26 Ağustos 2010 Perşembe

İnadına..

Penceremden esip esmemeye bi türlü karar veremeyen rüzgar tülümü yüzüme yüzüme vuruyor.
Aynı zamanda televizyondan de Kavak Yelleri vasıtasıyla Pinhani'nin Unutulanlar parçası yükselip odama kadar ulaşmakta.
Müziğin etkisi yansıycak yazıma hissediyorum.
Karnım tok,sırtım pek.
Saçlarımı tepeden saçmasapan topladım.
Dolayısıyla çirkinim.
Elimdeki tek fotoğraf makinamın pilleri tutması için kapağında bulunması gereken bi dişi yok artık.
Kırdım.
Yanlışlıkla.
Piller masamda.
Tamiri imkansız.
Bu yüzden üzgünüm.
Takvimimde hala temmuz ayı açık.
Geriden geliyorum hayata.
Cep telefonum şarjda.
Ve evet dünde şarjdaydı,ondan önceki gün de.
Çünkü bozuldu.
Garanti belgesini zar zor bulup telefonu tamire götürdüğümde servisteki bay çok bilmişin söylediğine  göre %99 bataryamı değiştirmem sorunu halletmem için yeterliydi.
Anakartın bozulması imkan dışındaydı.
Bataryamı değiştirdim.
Ama oldu.
%1 ihtimal beni buldu.
Telefonu tekrar götürdüğümde bildiniz! artık bi garanti belgem yoktu.
Çünkü kaybettim.
Çünkü bay çok bilmiş geçen sefer söylediklerimi kabul edemedi.
Sorun bataryada diil dedim.
Anlamadı bezelye beyinli.
Tamirin, yerine yeni bi telefon alınabilecek bi maliyeti vardı.
Tamir ettirmedim.
Yeni telefonda okul açılınca almayı düşünüyorum.
Alsam nolcak ki gülmedi yüzüm telefonlardan,çaldırdım,bozdum fln.
Şimdilik düşünmedeyim.
Ajandam açık.
En son Elizabeth Bakhory ismini yazmışım mor kalemle.
Kendisi işkence yaptığı kızların kanlarıyla banyo yapan piskopat bir kontesmiş.
Kitabım 'Şeker Portakalı' başucumda duruyor.
İnternetten ayrılabilirsem kaldığım yerden devam edicem.
Saat.22:22
Panomdaki 'Herkesin hayatı kendisine aittir.' yazısına takılıyor gözüm.
Çok uzattığımı ve susadığımı farkedip bu yazıya son verip,
Kaçıyorum.









Ama bilin ki inadına mutluyum :)

♥bigün benim olacaksın♥

love=nikon

25 Ağustos 2010 Çarşamba

falanfilan.


Aslında yazcak çok şey var aklımda ama bi türlü şöyle sakin kafayla oturamıyorum şunun başına.Aslında bugün çok saçma bi gündü.Saat beşte yatmanın verdiği uykuyla öğlen ikiye kadar uyudum.Evet yaptım bunu.Yoo utanmıyorum valla.Ramazan böyledir,hele eviniz uyunamıyacak derece sıcaksa gece kuşu oluverirsiniz.Her neyse 2de kalktım ve ilk yaptığım şey bilgisayarımın açma düğmesine basmak oldu.O bi kenarda açıladursun telime bi göz attım.Kankacan gece mesajlar atmış,bugün bişiler yaparız diye ama tabi bende bu uyku durumu mevzubahis olduğunda o planlar yattı.Bi yanda pc açılırken bi yandanda ev telefonuyla sağlam bi gevezelik yaptık.Pazara gitmekten konuya girip ona almak isteyipte bi türlü bulunamayan babetlerle konuyu besleyip profiterolle konuyu noktaladık.Nasıl mı oldu valla bende bilmiyorum.Tam ayrılma eşiğindeki arkadaşlarımız olan iki sevgilinin ayrılması mı ayrılmamasımı gerektiğini düşünürken telefonun karşı ucundan bir feryat yükseldi.Başarmıştık işte.Akşama mis gibi tatlı olucak profiterol toplarını lafa dalıp fırında unutup kızartmıştık.Ay pardon kararttık desem daha doğru.Korkmayın.Demokraside çözüm tükenmedi.Topları kankam tekrardan yaparken bende ona eşlik ediyim dedim ve iki ayrı semtte ikişer farklı el nefis iki tepsi profiterol yaptı.Önce ben bunu yemem dedim.Yanında yatcam.Ama olcak gibi diil indiriverdim mideye ;) Şimdide yeni dıy projeleri var aklımda.Onlarla uğraşıyım biraz.

Bu arada şu sıralar formspring olayına katılıp katılmamak arasında kaldım biraz.Ama sanırım bunu yapıcam.Aslında hiç fena bişi diil.Du bakalım.Sabah ola.

Hayalci kaçar.

P.S: Canlar bilmiyorum nası olcak ama artık bende formspringdeyim. Bakalım ne kadar sürcek.Neyse gittim.

24 Ağustos 2010 Salı

Moskof Cariye Hürrem.

Nasıl anlatsam ki ben bu kitabı? Bilemedim..
Uzun zamandır bi tarihi kitap okuma isteğim vardı zaten ama bu kadar sürükleyici olabileceğini düşünmemiştim.Elimden bi saniye bile bırakamadım kitabı.
Kitap: 813 sayfa
Kitabı okuma süresi: 2buçuk gün
Kitabın bıraktığı tat : Pahabiçilemez.

Osmanlı'nın haremine gelen bir Alexandra-Roxelana-Ruslana nasıl Osmanlı'nın tacına tahtına ortak olan bir Hürrem Sultan oluyor,tüm dünyayı titreten Kanuni Sultan Süleyman farkında olmadan devleti Hürrem'in aklıyla nasıl yönetiyor?Haremden saltanata giden tehlikeli yolda yürüyen bir kadın. Tuzaklar,entrikalar,komplolar,suikastlarla dolu bir saray ortamında aşkla kuşanmış bir zirve tırmanışı.
Moskof Cariye Hürrem gerçekten okunması gereken bir kitap.Hürrem'i tanıdığınızda bana hak vericeksiniz.

kitabın asıl sorusuysa şu: Hürrem bi melek mi,yoksa şeytan mı?

22 Ağustos 2010 Pazar

Hayallere dalsam.


Evet.Bıkmadan usanmadan kurduğum hayallerim meşhurdur benim.Yaparım.Bide üstüne inanırım.Çoğu yerde dile getirmişimdir okulu,dersi,işi,gücü herşeyi bırakıp minik şirin bi cafe açıp pastalar yapan kendimi.Hatta bazen bu fikri öyle çok severim ki acaba okulu falan boş mu versem derim (şaka,şaka):D.Düşünsenize minik bi cafem varmış,bikaç da sürekli müşterim.Üniversitelilerde uğrarmış zaman zaman.Yaz sıcağında limonata yaparmışım mesela.Kışın mis kokulu sahlep hazır olurmuş her zaman.Tarçını da unutmazmışım tabii.Bahçedeki iki masada dolu olurmuş hep.Yetermiş de zaten o bana.Kurabiyelerin kokusu sokağa taşarmış ufaktan.Rengarenk olurmuş her yer.Minik ama şirin olurmuş.Derken ben uyanırmışım.Belki yaşıma göre büyük düşler bunlar.Bazen küçük şeyler büyük hayaller olabiliyor.Konu nerden buralara geldi dersen eğer,nette fotoğrafçılık-grafiktasarım kursu ararken karşıma çıkan pastacılık linkinden.Tabi o sırada mideye indirdiğim nescafeli pudinginde etkisini yadsıyamayız.Pastane benim için belki hayal ama annem kursa başlamaya karar verdi blog.Bende hayallerimin sadece hayal olarak kalmasına karar verdim.Tabiki bunlar hayaldi kurdum,bitti. Neyse ben yine çok hayal kurdum galiba.

O halde,


Hayalci kaçar.

Foto alıntıdır.
Kynk

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Vakit dönüş vaktidir ey ahali.


Biliyorum.
Çok uzadı bu ara.
Ama bitti.
Döndüm artık.
Uzun süreli gitmek yok.
Ama şu tatil dönüşü ev toplama telaşından tiksiniyorum.Ve hatta en çok eşyanın,kirin,pisin benim odamda olmasından,atılması gereken lise kitaplarımdan,dolabıma inatla sığmayan yazlık kıyafetlerimden,odamın ortasında duran bavulumdan,yolda sıcaktan kapağı açılıp makyaj çantamın içini boyayan pembe ojeden,tek yaptığım eylem olan kitaplarımı yerleştirirken yere düşüp tüm odaya dağılma performansını gösteren bigudilerimden,odamdaki 35 dereceye takılıp aşağıya inmeyen derecemden ve tüm bunlara rağmen bana çalışma masamdan göz kırpan kocaman 'TELAŞA HİÇ GEREK YOK' yazısından izninizle kısa süreli olarak tiksinme eylemi başlatıyorum.Ve bu eylemi bu oda toplanana (hemen hemen 15 gün ) kadar sürdürüyorum.
Şimdi en azından kıyafetlerimin icabına bakayım sahura kadar.
Ama bunu tek başıma yapamam.
Bi fincan kahve bana eşlik ederse süper olur kanımca.
Gördüğünüz gibi rüzgar gibi döndüm canlar.
Tüm okurlara ve blog sahiplerine duyurulur.

6 Ağustos 2010 Cuma

Yol göründü yine.



Canlarım siz bu satırları okurken ben çook uzaklarda olacağım :D

Neyse lafı uzatamam,tekrar gidiyorum blog bi 10 gün daha kayboluveriyorum.

Tabi ben gitmişken sizde gittiğim yeri birazcık görün;)


Şuan da muttemelen bu sapaktan içeri giriyor olacağım..


Daha sonraa bu denizde yüzüüp,

Akşamda bu sahili izliyor olacağım.

Tabii sonra da hepinizi kocaman öpüp kaçacağım..

Dönüşüm muhteşem olacak :D


Eriyorum..


Evet.
Resmen eriyorum yahu.
Yanlış anlamayın fiziki bi değişimden bahsetmiyorum.
Sıcaktan eriyorum resmen.
İstanbul iyi hoşta insanın beynini sulandıran bi sıcak var.
Odamdaki derece şuan tam olarak 36yı göstermekte.
Hönk yani.
Evin en sıcak,en güneş alan,ve alttaki fırına en yakın olan odası benim mi olmak zorundaydı!
Oturduğum yerde eriyip gidiyorum blog.
Blogla ilgilenemememin bir nedeni de bu.
Oda çok sıcak ve bir laptopum yok.
Odamla ilişkimi ne kadar az tutarsam bu benim için en akıllıca olanı sanırım.
Resim mi ne alaka.
Ona bakıp serinliyorum.
Bi nevi terapi :D
Yarın tekrar yol göründü bana blog.
Bu evin sıcağindansa bikaç gün daha denize girerim dimi ama?
Neyse blogcan beynim erimeden ben kaçıyım ufak ufak.
Gitmeden bi uğrarım.
Öpüldünüz.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Renk renk saç bantları.



Bayılıyorum bu tarz saç bantlarına.Çok hoş durduklarını,hemen hemen herkese yakıştığını düşünüyorum.Ki zaten bütün yaz kullandım renk renk.Bence olmayanlar da edinmeli birer tane ;)

Özet.


Söze nerden başlasam. Neyse ortadan biyerden giriyorum lafa.. Son iki postum ne alaka şimdi diyorsanız eğer,sevgili blogum sözümü dinlememiş ben yokken yayınlamamış onları.Bende gelir gelmez yayınlayıverdim. İstanbuldayım şuan canlar.Üç günlüğüne dönmüş bulunmaktayım buraları toparlıyım geri döncem tatile :P ağustos'15e kadar olamıycam yine buralarda.Daha sonra yol gözükücek yine :) Ramazının ilk haftasıda Çanakkaledeyim.Tatil gelişmelerini aktarıcam şöyle süslü püslü bi yazıyla.Ben yokken neler olmuş neler.Ama sanırım bidahaki dönüşe kalıcak.Durumu böyle özetleyiverdiğimi umuyorum.
Öyle.
İşte.
Hadi.
Ben buralardayım.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Tatil Yollarında.




Gidiyorum blog.Aldım elime bavulumu gidiyorum.Çok özliycem buraya yazı yazmayı,burada saçmalamayı,dedikodu yapıp,aşkı memnu çekiştirmeyi,her şeyimi anlatıp rahatlamayı,hatta şimdiden özledim ile,amma velakin tatilin tadını doyasıya çıkarmak lazım.Bi terslik çıkmazsa ağustosta buradayım.Kendinize iyi bakın.

Hayalci kaçar.

Bavul tıkıştırmaca.




Sonunda yahu..

İyi kötü bitti finaller.

Sonunda gitme vakti geldi tatile.

Ne kadan mesudum anlatamam.

Blogumdan ayrı kalacağım için de içim buruk biraz.

Bavulumu tıkıştırmaya başladım.

Bi aylık tatil için yazlıktakilerle beraber bu kadar çok şeyi napıcam inanın bende bilmiyorum.

Benimkisi sırf hamallık galiba .

Amaan olsun ben mutluyum,bavulum mutlu.

Cuma sabahtan yollardayız blog.İnşallah öğlende Ege’nin serin sularında ;)

Neyse evde bissürü iş beni beklemekte.

Ara ara yazmaya çalışcam.

Bugün her şey çok güzel.

Kuşlarda ne güzel cıvıldaşıyor bak :)

Related Posts with Thumbnails