31 Aralık 2011 Cumartesi

Zaman hızlı derlerdi de inanmazdım!

2011 eskimeye başlamışken artık;
Sayılı saatler kalmışken yeni yıla,
2012'de
Kahkahalar,mutluluklar,sevinç gözyaşları sizinle olsun.
Falınızda balıklar,yanınızda sevdikleriniz olsun.
Hayatta hep kendiniz için bir yolunuz olsun.
2012 hepimizi şaşırtan bir yıl olsun.
Yes, it was my way.

29 Aralık 2011 Perşembe

Aralık İkibinonbirden Kalanlar.

Aloha!
Bu yazı benim blogumdaki yılın son postu olabilir.
Tabi benim sağım solum belli olmaz bilirsiniz.
O yüzden son olmayabilir de.
Hem her son bir başlangıç değil midir zaten?
Aralıktan kalma telefonla çekilmiş fotolarla başbaşa bırakırken sizi,ben ikibinonikiyi bekliyorum.
İşin aslı pijama-terlik-tv üçlüsüyle başbaşa kalma korkusu sardı dört bir yanımı.
Okulda mac'lerin çıldırtan yavaşlığının yanında vişneli tofita herşeyi unutturabilir.
 
Ders arası içilen o kahve.
Derse gitmeyi imkansız kılan saatler süren fal.
O fal varya o fal.
Neler yokki o fincanın içinde.
Aşk meşk entrika yol kısmet,ne ararsan.
 Son günlerde tükettiğim kalorilerin yanında masum kalır şu ikisi.
 Fotoğraf çekene kadar dayanamayıp ucundan tırtıkladığım cheesecake.im.
Ne güzel şeysin sen.
 Hayalci elinden tiramisu yemek isteyenler parmak kaldırsın bakalım.
Bazen küçük süprizler güzel gider.Ow yeah!
Daha bitirmedim ama şimdiden okuyun derim,bir anda feci sardı.
Finallere kadar bitecek!
Hadi şimdi aklından bir sayı tut!

Bu ugursuzluk üzerine gidip milli piyango alan mı?
Evet o benim.
Trilyoner olursam ilk işim bu batıl inancı
-Yok etmek- olacak.
Hayalci mi?
O da benim.
Adios.

13 Aralık 2011 Salı

Evrene Yılbaşı Mesajı - MİM


Tarih ne kadar fiyakalı bugün böyle. 13.12.11.
2011 ne çabuk geçti.Ne zaman Aralık ayına kadar geldik?Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?
Tamam tamam cıvıtmak yok.
Madem yılbaşı tüm ihtişamıyla bize doğru yaklaşmakta,bizde 2012den istediklerimizi bir sıraya koymalıyız bence.
Evrene ara ara mesaj yollamak lazım gençler.
O halde tam burada şu anda YENİYIL MİMİni yüksek müsadenizle başlatıyorum.
Mimimiz şudur ki,yeni yıldan istediğimiz 12 şeyi -ki bunda sınırsız bir seçim hakkına sahibiz- yazıyoruz.Ve mimi 12 kişiye paslıyoruz.
Benim 2012'den istediklerime gelirsek;
 1-Aşk♥ istiyorum,sağlık istiyorum,mutluluk hep benle olsun istiyorum.Hep mutlu,çok mutlu,en mutlu olmak istiyorum.Ben sen o biz siz onlar herkes mutlu olsun istiyorum.Annem mutlu babam mutlu kankam mutlu tüm bloggerlar mutlu olsun istiyorum.-mutlu kelimesinin anlamını yitirdiğini dakikalar-Ağlıyorsamda mutluluktan olsun istiyorum.Gülmekten çenem ağrısın,karnım çatlasın istiyorum.Tamam abarttım.
 2-Artık bir Nikon D90 istiyorum.Evren duy sesimi.
  3-Patlayana kadar abur cubur yiyip Jennifer Lopez gibi olmak istiyorum.Bak dikkatinizi çekiyorum Alessandra Ambrosio demiyorum,haddimi bilirim.Biliyorum bu kadar yerken bu fizik kurallarına aykırı ama ben Fizikten kaldım zaten.Hayalgücünde sınırlama yok demiştik.
  4-Bol zımbalı bir çizme istiyorum.
 5-Beni bi yerlerde sessizce bekleyen şahane kabanı artık bulmak istiyorum.
 6-Kafamda hiç bir düşüncenin olmadığı,hiç bilmediğim bir yere doğru seyahate çıkmak istiyorum.


7-Kim bana Macbook yada Ipad alır?
 8-Hiçbir dersi kalmadan atlatmak istiyorum.Lanet hocaların tripleri onların olsun,bize dokunmasın istiyorum.Bana kalitemi bozdurtmasınlar istiyorum.
 9-Okuyamadığım tüm kitapları okumak,izleyemediğim filmleri izlemek ve gitmek isteyipte gidemediğim heryer gitmek istiyorum.
 10-Dişçiye gitmek istemiyorum.Nolur,nolur,nolur.
 11-Yeni bir kuaför bulmak istiyorum.Çalı süpürgesine dönen saçlarımı bir hale yola soksun istiyorum.
 12-Bu oniki madde bana mümkün diil yetmezken ben saçmalaması bol,eğlencesi bol,kahkahası bol bir yıl diliyorum hepimize.Kuşlar hep cıvıldasın böyle.
Ah 2011 öyle doluydun ki.Öyle zordun,öyle kolaydın ki.Ortan olmadı hiç.Yordun bizi.Mutlu ettin.Ağlattın.Güldürdün.Artık yaşanma sırası 2012'de.Bize düşen bekleyip görmek.
Onun dışında canınızın sağlığı ve falınızda balıklar olsun.Hayalci bir blogger daha ne ister.
Mimi çok sevdiğim bloggerlar
Mia,
Missbone,
Kirazlı Sakız,
Leah,
Seyhan,
Sylvie ribeL,
Eylül,
Queen E
Delibu 
Kitap Delisi Gizem 

Gizzy
Hayal Meyal'e yolluyorum.
Hadi bakalım yılbaşından sizin istekleriniz neler?

10 Aralık 2011 Cumartesi

Ödüller ve Gerçekler.

Allahım ben ne üşengeç bi insan oldum böyle ya.
Arayı uzatmadan yazı yazıcam artık diyorum bi bakıyorum dört gün geçmiş bile üstünden.
Ama şuan gözlerimden çağıl çağıl akan uykuya aldanmayıp -ki çağıl kelimesini doğru kullandım mı onu bile bilmiyorum- canım Missbone un ,Kirazlı Sakız ın ve Babasının turşusu Eylül'ün yolladığı mimi yazmaya girişiyorum.

*Kural Bir; Ödülü bize veren kişiye teşekkür ediyoruz ve blogunun linkini veriyoruz.
Bu kuralı kimse atlamaz zaten genelde ama ben yinede  
Babasının turşusu Eylül'e bu eğlenceli ödülü yolladıkları için şükranlarımı sunuyorum.Allahım sen bu üç fıstığa 90-60-90 vücut,sonsuz kaprislerinizi çekicek adonis heykeli gibi koca ver.Amin.

*Kural İki;kendi hakkımızda yedi gerçeği paylaşıyoruz.
Gerçek 1; Tahmin edebileceğiniz gibi uç noktalarda dolaşan bir hayalciyim.Saçma sapan hayaller kurar,birde kendimi gerçekleşeceğine inandırırım.Sayısız gerçekleştirilmemiş planım vardır.Biraz da pozitifim sanırım.

Gerçek 2;Çok tırsağım.Karanlıktan korkarım.Alçak yerlerde nefessiz kalıyormuş gibi hissederim korkarım.Lunaparklar ve korku filmleri bana zevk vermez.Hayır o gondolda tırsmaktan eğlenemiyorum ki ben.Bide benim ekşıncı kankam beni kamikazeye bindirecekti.Yok yaa.Bende o göz var mı? Devamı kalp krizi olurdu heralde.Çarpışan arabamla mutluyum ben.Birde korku filmleri tabi.Testere filan neyse de.Yok Musallat'mış,Şeytan Çarpması'ymış bana göre diil.Saniye başı sıçrayarak film mi izlenirmiş yahu.İnsanda uyku bırakmaz o filmler.

Gerçek 3:Doktora gitmekten hoşlanmam.Ve gitmem de.Beni öldürecesiye rahatsız etmeli ki doktor yolunu anca tutarım.Hasta diilsem de psikolojikman  doktor kapısında sıra beklerken kendimi yaşlanmış ve hastalıktan ölecekmiş gibi hissediyorum.

Gerçek 4:Diyet ya-pa-mı-yo-rum.Nasıl iradesiz bi insansam artık diyetlere pazartesi başlayıp salı sonlandırıyorum.Diyet hakkında sonsuz bilgiye sahibim ancak başkalarına anlatıyorum kendimse hiçbirini yapamıyorum.Spor mu? Nerde.Ben şu koca kıçımı kaldırıpodamı toplasam gözlerim yaşarır valla.Hayatınızda görebileceğiniz en dağınık insan olabilme potansiyeline sahibim.Tembelim tembel.Tam yata yata yapılacak bir spor buldum -pilates- bu seferde bir türlü diyete başlayamıyorum.Hayatım bi kısır döngü.

Gerçek 5:Benim hiç D90'ım olmadı.Ciddi anlamda bu bende öyle bir saplantı haline dönüştüki yılda bir görüştüğüm ilkokul arkadaşımı bile bir şekilde bundan haberdar ettiğimi farkettim.Artık alsamda tüm çevrem rahatlasa.

Gerçek 6;Kuaförlerlerden hoşlanmıyorum.Ve kuaförler benden bıkmış durumda.O koltukta otururken öyle geriliyorum ki.Acaba saçımın orası kısa mı oldu? Acaba perçemi güzel kesebildi mi? Ay yoksa orasını kısalttırmasamıydım? Eyvah bak boyundan iki parmak yerine üç parmak aldı gibi saçma sapan telaşlarım var.Ve lanet olsun bu yüzden saçlarım şuan belime kadar uzun ve benim nazımı geçirebildiğim tek kuaförüm çekti gitti başka şehire.Saçlarım Samaraya dönmeden buna bir dur demeliyim.Uzun saçlarını kısacık kestirebilen cesur insanlara acayip özeniyorum.

Gerçek 7:Genel anlamda öyle hiçbirşeyi unutmayan bir yapım yoktur,gereksiz şeyleri unuturum ama koku hafızası diye birşey varsa onun bende olduğunu düşünüyorum.Kokladığım birşeyin kokusunu unutmam hatta kokular bana genelde yaşadığım olayları bulunduğum mekanları hatırlatır.

Ve bonus gerçek:Johnny Depp bir gün bana evlenme teklif ederse hiç düşünmeden kabul ederim.Böyle de hayalci-yim.

Şimdide 10 kişiyi ödülü yollamam gerekiyormuş ama benim mimliyeceğim kişiler zaten mimlenmiş.O yüzden her zamanki gibi geç kalmanın verdiği suçlulukla buraya kimsenin ismini yazmıyorum.Şimdi iki gündür okuyamadığım blogları okumaya gidiyorum.

Öpücük.
Kalp.
Arrivederci.

6 Aralık 2011 Salı

Saçmalamak Bir Sanattır.

Ta-daa.
Mürekkepli parmaklarım ve pembe fiyonklu tacımla karşınızdayım.
Saatlerdir beni anlamamakta ısrar eden emektar yazıcımla cebelleşiyordum.
Bir yıldır kullanmadım kendisini.
Kartuşlarımı bir güzel doldurttum ki o ufacık şeyler bana kaç gün gider merak ediyorum.
Yazıcıya taktım ve onları tanımamazlıktan geldi haspam.
Daha sonra öğrendimki reset atılmalıymış.
Abartısız 5-6 kez reset attım sanırım.
Ki bu sırada fişi üçlü prize takıp çıkarttıkça sayısız çarpılma tehlikesi geçirdim o da cabası.
Bu ekşın dolu işlemin ardında kartuşları tanıdı neyse ki.
Bu sefer de kağıt olmadığı halde sıkışıyor diye uyarı vermeye başladı.
Hayır saç baş yoldurcak bana en sonunda,ben o kartuşları boşunamı doldurttum ey printer.
Neyse ben ordan burdan  biraz oynadım oynadım,haspam çalıştı.
Meğer derdi varmış.
İçinden milat öncesinde bir adet 5 YENİ kuruş ve ince bir saç tokası çıktı.
İkimizde yeterli işkenceyi çektiğimize karar verip barıştık.
Her ne kadar renkleri saçma sapan bassa da içimde bir umut var,düzelicek.
Allahım ben nasıl bir saçmalama içindeyim böyle.
Masamın üzerinde de yarısı yenmiş! elmalı kurabiyem duruyor.
Bugün yediklerimi saymıyorum bile.
Geçen akşam puding yedirtmediğim Mia beni gebertcek.
Missbonedan da mimim var bu gazla onuda yazıyım bari.
BehzatÇ.li rüyamı da yazsam mı acaba?
Biraz coşsun buralar.
Çok susadım ben.
Su için,su hayattır.
Fazla saçmaladım,farkındayım,aklımda bir sürü yazılacak şey dönüp dururken hiçbirinden bahsetmemiş olmamda ilginç doğrusu.
Parmaklarımdaki mürekkepleri lavaboya doğru bir yolculuğa çıkarmalıyım.
Hala tırnak yemekten vazgeçememekten nefret ediyorum.
Uykumun gelmesinden nefret ediyorum.
Yarın koskoca günün tam ortasına iki saat ders koyarak günü mahveden sistemden nefret ediyorum.
Ondokuzbuçuk yaşındaysanız ve yirmiyi inatla son güne kadar kabul edemiyorsanız hayat gerçekten çok zor.
Tanrı bizi korusun.
Adios.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Vizelerden kalma bir ben.

  İşkencenin ilk saniyeleri.Ben daha sudan çıkmış balık kıvamında.Tehlikeyi kavramaya başladığım anlar.

 Çikolatam var.Şemsiyem var.Pembe kalemim var.Daha ne isterim ki.
Tamam tamam sanırım pembe gözlüklerim de var.
 Sütlü kahvenin yanına birde kahveli Missbon.
Ve bir gıcıklık hali.
 Görüldüğü üzere beni ferahlatmaya yetmeyen Olipsim.Kalemlerle yaptığım çeşitli renk oyunları,renkli kupamdaki miss kokan kahvem ve bana sınavın her saniye nasıl yaklaştığını hatırlatan saatim.
Telaşa hiç gerek yok.
Muhteşem değilim de neyim ben yahu.
Vee beynimin cozurdamaya başladığı anlar.
Dersler elin tersiyle bir kenara itilir.
Zaman sadece Em ve Dex'e bırakılır.
Kaslar gevşer.
Kafa rahatlar.
Ezberler akıldan uçar.
Rocco ağızda o muhteşem tadıyla yavaş yavaş erirken,sınavın kaygısıda unutulur gider.
Bir vize kabusu da burada son bulurken yerini not kaygısına bırakır.
Sınavlardan çıkan dağılmış beyin toparlanmak için ne yapsam da sosyalleşsem,hobi edinsen o da olmadı fobi edinsem diye düşünür.
Düşünür,düşünür,düşünür.
Evreka! der.
Kaçar.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Kasımda aşk yoktur,vizeler vardır.

Saat 19.10
Aloha.
Kendime bu yazıyı yazıp yayınlamak için yirmi dakika veriyorum.
Çalışılacak tonla ders notum,cebelleşilecek yığınla sınavım var,ama bendeki bu rahatlık nerelerden geliyor anlamış değilim.
Ondokuz Kasım Cumartesi günü saat 2'ye kadar yaşamak haram bana.
Kendimi -mürekkebi bitmiş tükenmez kalem gibi hissediyorum.'
Vücudum yorgun,kafamsa bi dünya.
Ders çalışıyım diyorum,otuzsekizinci hayal semalarında dolaşırken notun kenarına çizdiğim saçma sapan şekilleri görüp kendime geliyorum.
Her sınav dönemi olduğu gibi yaratıcılığım had safhada.
Kutu kaplamak,elime her geçen kağıttan kalp kesmek,annemin dikiş makinasıyla uğraşmak,kitaplığımı düzenlemek,komidin boyamak,her yeni posta yorum yapmak ve hatta bir zamanlar kursta zorla çizdiğim karakalem resimleri şimdi bidaha bidaha çizmek istiyorum.
Çalışmaktan kaytarmak için eski rimelimin içindeki fırçayı saatlerce yıkayıp temizlemek gibi saçma sapan hobiler uyduruyorum.
Bu da bu günün şarkısı olsun.
Küçük nutella kumbaramda biriktirdiğim bozukluklarla büyük hayaller kuruyorum.
D90'ım mı?
O hala yok be blog.
Ama çok yaklaştığımı babamın tavırlarından az da olsa hissedebiliyırum.
Ya da ben evde öyle çok ♥D90♥ diyorum ki o da mecburen bu tavıra bürünüyor.
Şunu da seksensekizinci kere söylüyorum ki,diyete,spora ve azime ihtiyacım var.
Bu arada sorarım size benim yanaklarım şuan neden alev alev yanıyor?
Ya ayaklarımda neden çorap,patik,terlik üçlüsünden biri bile yok?
Annem neredeyse kürkle dolaşırken bu ateş neremden çıkıyor merak ediyorum.
19:43
Millet twitterda -Kasımda Aşk Başkadır- twitleri atadursun,
Ben sınav kağıtları arasında intahar etmeye gidiyorum.
Başlıkta da belirttiğim gibi dostlar,
Kasımda aşk yoktur,vizeler vardır.
Biliyorum ki bu durumda olan birtek ben değilim.
Vize haftasını en az hasarla atlatmak dileğiyle.
Nescafeli günleriniz geceleriniz olsun!
Adios.
19:48.

1 Kasım 2011 Salı

Ve sen Kasım öyle bir gel ki.

Ekimdi bi zamanlar.
Kötü bi' ekim.
Şehitler,depremler,ölümler oldu.
Şimdi Kasım geldi ve ben yine umutlandım.
Herşey güzel olur mu diye.
Üzerimize çöken kara bulutlar dağılırmı diye.
Daha kötüsü de var belki ve ben düşünmekten korkuyorum.
Kara bulutlar dağılmaz diye korkuyorum.
Yarın doktora gitmekten korkuyorum.
Perşembe günü -ellerim titreyerek-ders anlatmaktan korkuyorum.
Ve sen Kasım,
Öyle bir gel ki,
Nasıl gönderdiysen Ekim'i bir çırpıda,
Def et tüm korkuları.
Adios.

29 Ekim 2011 Cumartesi

Yirmidokuzekim!

''Muhtaç olduğun kudret,damarlarındaki asil kanda mevcuttur!''
'Bugün 29 Ekim,Türkiye'nin doğumgünü! 
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun! 
Teşekkürler Atam!'

19 Ekim 2011 Çarşamba

Makyazsız kendimi beğenememe dönemi-hiçhoşgelmedin.

Aloha.
Of of.
Bugün 2 saat teori dersi dinlemiş ve 4+2 saat harfleri eğip bükmek suretiyle grafik tasarım yapmış ve doğal olarak pc ışığına bakmaktan gözleri yorulmuş bir hayalci var huzurlarınızda.
Ayrıca beli tutuk olduğundan dolayı evde babaanne usulü sarıp sarmalanıp öyle dolaşıyor.
Bunları sayıp dökmesinin nedeni şudur ki olur a anlatmak istediği konuyu bir çırpıda anlatamaz,harfler orada burada dağınık kalırsa bu günlük siz toparlamak istersiniz belki.
Konuya gelirsek:
Bu konu beni hep bir dertlendirmiştir zaten.
Şimdi insan kendini doğal haliyle beğenmiyorsa -ki her varlık güzeldir(bkz:mesaj kaygısı duyan hayalci)  ve makyaj ile güzel olduğunu düşünüyorsa,yapar makyajını çatır çatır,salına salına da arzı endam eder değil mi?
İşte bence değil.
Makyajın müthiş bir olay olduğunu her canlı varlık gibi tabiki bende kabul ediyorum.
Ve hatta 'Çirkin kadın yoktur,az makyaj vardır.' lafını doğruluyorum.
Beni rahatsız eden şeye gelirsek olay şu ki;
Makyajın bir süre sonra sıradanlaşması.
Evet tahammül edemediğim şey tam olarak bu.
Böyle doğal doğal güzel olanlara acayip imreniyorum.Yani öyle böyle diil.
Normalde fondöten kullanmam,belki arada sırada.Cildim problemli olduğundan fondoten pek yaramıyor bana.Ah birde milleti o pürüzsüz yüze alıştırıp gerçekten uzaklaştırmak istemiyorum.
Şimdi ben o siyah kalemi çekmeden gidiyim bakalım okula,hoop tepkiler yağmaya başlıyor.
Yanlış anlamayın sadece kalem çekmemekten bahsediyorum.
Rimelim ve hatta rujum yerinde.
Kendim bile o kadar alışmışım ki tuhaf geliyor kalem çekmeden.
Hele şu ara gözlerimin etrafına çekiyorum simsiyah kalemi,bide basıyorum rimeli,bazen biraz allık ya da ruj değmeyin keyfime.
Ama bunun yarını öbür günü var,
Vizesi finali var,
Erken kalkamaması,makyaj yapmaya vakit bulamaması var.
Yazlıkta ne rahattı,bronz ten + sıfır makyaj.İnsanlar beni öyle tanıdığı için de ne makyaj derdi ne bişey.
Onlar mutlu ben mutlu.
Siz siz olun kimseyi makyajlı halinize alıştırmayın.
Ben birgün olduğum gibi sıfır makyaj okula gitsem hayalci öldün de ağlayanın mı yok derler.
Makyaj yapmayı seviyorum.
Süslenip püslenmek gayet hoşuma gidiyor.
Herkes gibi kendime yakıştırıyorum ancak hergün hergün olunca bir özelliği kalmıyor bence.
Bakmayın böyle anlattığıma günlük makyajım öyle çok ağır diil.
Ama göz makyajı olmazsa olmuyor.
Sırf kalem çekicem diye ne derslere geç girdim ben,hey gidi hey.
Burada çemkirip rahatladıktan sonra hergün makyajımı yapmaya devam edebilirim.
Çok merak ediyorum,uykudan kalktığı haliyle,sıfır makyaj okula-işe-gezmeye gideniniz var mı?
Bu posttan çıkaracağımız sonuç işte budur:
Alışmış kudurmuştan beterdir.
Yazıya inat şarkımızda oynak olsun mu?
Adios.

9 Ekim 2011 Pazar

Bi'pazar sabahı.

''Bazıları yağmuru hisseder,diğerleri sadece ıslanır.''
Yağmurla mutlu uyanılan bi sabahın ardından,
mutlu pazarlar.

6 Ekim 2011 Perşembe

Ekspres Hayat!

Şu sıralar;
Bu şekilde yataktan kalkan ben,
On dakika içinde hazırlanıp okula koşuyorum,
Trafiğe yakalanıp bir buçuk saat yol eziyetini çekiyorum,
Sabah dokuzdan akşam beşe sınıf sınıf sürtüp derse girdikten ve her günki öğle arası kız dedikodusunu yaptıktan  sonra,
Akşamın bi köründe eve gelip çığrından çıkmış odamı görmezden gelip,
Birde piletesimsi! birşeyler yapmaya çalışıyorum,
He tabi öyle marifetliyim ki araya film sıkıştırıp,798 sayfalık bir kitabı yanımda taşıyıp okumaya uğraşıyorum.
Arada D90 hayalleri kurmayı da -aman ha!- ihmal etmiyorum.
Gözlerimin altında halkalar,yetişemediğim olaylar,yazmaya vakit bulamadığım konular var.
Teslim edilmemiş staj dosyaları,alınmamış notlar,girilmemiş dersler var.
Yorum yazamasamda okumayı ihmal etmediğim bi'dolu blog var.
Hatta şuan saatlerdir uyunmamış bir uykum ve yetişmem gereken bir 6kırkbeş otobüsüm var.
Birkaç gün idare ediniz beni.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Bir Kanka kolay doğmuyor.

 
Altı yıl.
İkibinyüzdoksan gün.
Elliikibinbeşyüzatmış saat.
Arkadaş olmak,kanka olmak,dost olmak çok acayip bi'şey.
Dakikalar sonra senin doğum günün.
Ve ben yine ne yazsamda anlatsam içimdekileri sana bilemiyorum.
Kelimeler çarpışırken kafamın içinde kalbim hangilerini seçmesi gerektiğine karar veremiyor.
Sana iyiki varsın demek istiyorum en içten.
İyi ki hep yanımdasın demek istiyorum.
İyi ki o gün elimden tutup bana güç verdin.
İyi ki o gün okul dönüşü o Çamlıca'ları içip saçmaladık.
İyi ki o gün amuda kalktın.
İyiki Nil bu şarkıyı söyledi.
İyi ki durup dertleştik.
İyi ki ağladık.
İyi ki kızdım sana.
Sende iyiki bana kızdın.
İyiki sarıldık sımsıkı.
Biz birlikte büyüdük kanka.
Bazen öyle bir bakıyorsun ki,bunu düşünmek şuan yanağımdan süzülen yaşı engelleyemiyor mesela.
Böyle seni alıp bağrıma basasım geliyor.
Söylemiyorum şımarma diye
Mide pastilinin kokusunu bile seviyorum ben senin.
Domatesli salçalı makarnanıda seviyorum.
Makyajsız halini de seviyorum.
Herkesin bize imrendiğinide biliyorum.
Korkuyorum bazen nazar değicek diye.
Dilim ısırmaktan yara oldu artık.
Uzun lafın kısası benim canımın içi kankam.
Sen bugün yirmi yaşına girerken ben buna şahit olduğum için sonsuz mutluyum.
Bilirsin işte.
Bunca şey sensiz olmazdı ♥
İyiki varsın.
Eğer yıllar önce bugün doğmasaydın belki benim bir yanım hep eksik kalıcaktı.
O yüzden iyiki doğdun kankam.
Hep daha güzel günlerimiz olsun.
Bil ki seni gerçekten yürekten seviyorum.
"Dost, onunla birlikteyken gerçekten olduğun gibi görünebileceğin, ruhunun tüm gizliliklerini ona anlatabileceğin biridir.Onunla birlikteyken kendini korumana gerek yoktur."
 Bu da benden sana cicibebe tadında bi şarkı.Tık. 
'' Yıllar biraz zor geçti
   ama bak kocaman oldun
   mumları üfle bir dilek tut
   iyi ki doğdun
   iyi ki doğdun
   iyi ki doğdun
    iyi ki doğdun ''

Tamam şimdi yarın doğum günü olan kankama buluşma mesajı atmam gerek.
Çok çok çok öpüyorum.
♥♥♥


26 Eylül 2011 Pazartesi

Beş gece Namı(K)ral!




Merakla beklemedeyiz.

25 Eylül 2011 Pazar

Mevsimler geçerken ben hala bir başlık arıyordum.

Ha-lo.
25 Eylül İkibinonbir.
Vay be.
Eylül bile bitti.
Günler geçiyor,mevsimler geçiyor,hayatlar geçiyor.
Kayıplardaydım.
Başımdaki ceviz büyüklüğünde -tamam fındık- şişlik zonkluyor.
Duvara çarptım ama ne çarpmak,yıldızları saydım resmen.
Şİmdi iyiyim.
Kahvemden bir yudum boğazımdan mideme doğru yol alırken sizlere ne havadis aktarsam diye düşünüyorum.
Fondaki Sensiz Olmaz belki üç belki dördüncü tekrarda.
Parmak(lar)ımda yeni -bana göre-şahane i nefis baykuş figürlü yüzüğüm baktıkça mutlu ediyor.
Bana koskocaaa -kesinlikle abartmıyorum boydan boya- yeni monte edilmiş dolabın annemin talimatıyla iki kez! silinmesi gerektiğini unutturabiliyor o derece.
Kova ve içinden gelen hiç de harika olmayan -tamam fena diil aslında-deterjan kokuları yanımda.
Tabi ben anneme çaktırmadan az sonra içine yumuşatıcıyı boca edip
-napiyim bence parfümümden bile güzel kokuyor- mis kokulu bir su elde edicem çaktırmayın.
Kendisi az önce evde terör estirdi.
Ya benim tüm kıyafetlerim,makyaj malzemelerim,ıvırım,zıvırım zaten her bir yerde ayrı bir Cumhuriyet ilan etmiş durumdalar.
Ustalar eve ayakkabıyla girip çıkmış durumdalar.
Ve ben saç baş dağınık durumdayım.
Bir de üstüne misafir olup gelen kişiler olunca benim yayıla yayıla yapıcağım iş sıkışıyor bir saate.
Neyse başımın üstünde yerleri var.
Zaten başka oturabilecek bir yer bulamazlar şuan.
Neyseki canı gönülden istersem pratik olabiliyorum.
Yarın okul maratonu başlar artık.
Sabahın köründe yollar gözükür Hayalciye.
Ya şimdi benim şöyle bir problemim var.
Alarm müziği ne olmalı.
Sevdiğim bir şarkıyı alarm müziği yaptığımda o şarkının ziyan olduğunu farkettim.
Resmen sevdiğim şarkıdan soğuyorum.
Bangır bangır müzikler bana bigün telefonu duvara fırlattırcak diye korkuyorum,o da olmuyor.
Hafif müziklerde uyanamıyorum.
Hiiiiiç duymuyorum,ninni oluyor resmen.
Sevmediğim şarkıylada uyanmak istemiyorum.
Kısaca uyanmak istemiyorum.
Şuanki müziğim Mor ve Ötesi-Bazen.
Uyanıyorum ama artık şarkının tek notasını duymak istemiyorum.
Sizinde vahiyle uyanmadığınızı varsayarsak,nelerle uyanıyorsunuz meraklardayım.
Mutlu uyanmak için her türlü tavsiyeye açığım sanırım.
Unutmadan en son okuduğum kitap : Gülse Birsel-Yazlık.
En son izlediğim film : Fight Club.
Gözlerizden öpüp yumuşatıcı avına çıkıyorum.
Kahvem hala sıcak,fazla uzaklaşmış olamam.
Ciao.
Bu arada.
Blogumu çaktırmadan takip ettiğini zanneden ama benim aslında gayette farkında olduğum insan kişisi,
Sana şu sıralar acayip gıcığım.
Ve hatta günlerdir yazmadıysam sırf senin yüzündendir.
O küçük beyninle benim arkamdan iş çevirdiğini zannedip sevindirik oluyorsan,olma kuzum.
Sakın olma.
Çünkü hakkında bildiklerimle seni ikiye katlar belan olabilirim.
Ama yapmıyorum.
Ama yapabilirim.
Kafam atabilir.
Ben haber veriyimde.

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Deliye hergün tatil. Yok o laf öyle diildi.

Aloha.
Ah nerede o eski bayramlar diyerek başlamıycam yazıya,çünkü;
Ben bayramlarımızdan gayet memnunum.
Yaş itibariyle öyle -ah- çekilecek pek birşey görmedim zaten.
Bi -bayram yeri-miz yok yanarım ona yanarım.
Neyse.
Şunu söylemeliyim ki,bana bronzlaşmak bu sene yetmedi,doyamadım tatile.
Bu yüzden bayramın ikinci günü hayalci kırmızı bavulu ve hayalleriyle düşer yollara.
Bu bayram napıyoruuuz,bayramda boynunu büküp yüzümüze melül melül bakan anane-babanne ve bilimum yaşlıların o masum ısrarlarıyla gözümüzün içine soktukları tabaklara kanmıyoruz.Çok gerekirse bir çatal alıp başkasına iteliyoruz ve fazlalıklarımıza fazlalık katmıyoruz.
Yüzüyoruz,bronzlaşıyoruz,biraz da zayıflıyoruz.
Deniz kokusunu içimize çekip,eğlencenin tadını çıkarıyoruz.
He eğer yüzemiyorsakta üzülmüyoruz geziyoruz,şehrin altını üstüne getirip bir güzel eğleniyoruz.
Bu arada el öpmeyide aman ha unutmuyoruz.
 Bak konsantrasyonum dağılıyor.
Annemin şuan çenesi düştü benimle konuşacağı tuttu,iki cümleyi toparlayamıyorum.
Bak hala anlatıyor.
Anne işim var,daha sonra vakit bulamayabilirim.
-Sen kalkta odanı toplamaya vakit bul önce!Sonrada bavul hazırlamaya!
Gitmem gerek.
Ah unutmadan bayramınız mübarek olsun canlar.
Gerçi bize hergün bayram,öyle diil mi?

Bu da annemin dırdırından dinleyemediğim şarkı.
Boşvermişim Boşvermişim Boşvermişim.

28 Ağustos 2011 Pazar

Dear Burger King!

Fonda Halil Sezai.
İster istemez bi triplere giriyorum.
Şu sıralar her kelimesi içime işleyen şarkı.
''Biraz hüzün aldım
Biraz yalnızlık çaldım''
Kafamda hayaller.
Neyse şarkının etkisinden kurtulup nefes aldığımı bildirmeyi borç bilirim.

Hayattaki en büyük çılgınlığımı bugün -evet bayrama üç(3) gün kala alışverişe giderek yapmış olabilirim.
Her türlü alış-veriş var ancak nefes alış-verişi imkansız gibi.
Bir ara biyerlerde yığılıp kalıcağımı zannettim.Bu nasıl bir izdiham.
Kimsenin mi giyecek kıyafeti yok arkadaş!
Dedim yok bu iş böyle olmaz.Alın hepsi sizin olsun,kimse bana tek çöp aldıramaz.
Hayır birde kabalar ki sormayın.Sekizyüzelliiki kere ezilme tehlikesi atlatmış olabilirim bugün.
Arkama bakmadan kaçtım ordan. 
Neyse ben pes ettim ya,dedik bari sisterımla bi iftar yapalım.

Onun çok yoğun ısrarlarıyla Burger King'e gittik.
Bak dedim,zaten sinirli aç susuz yorgun ve çemkiriğim beni şuraya sokma dedim.Dinletemedim.
İftarda Burger King'e gitmem dedim.Dinletemedim.
Ben bizim semtteki o ne istesem kabul eden ve böğürtlenli istemediğim durumlarda hiç itirazsız Bkool'umun üzerine çikolata sos,parça çikolata ve bonibon üçlüsünü koyan kasiyer çocuğun olmadığı Burger King'e Burger King demem dedim.Dinletemedim.
Ağır adımlarla kasaya ilerledik.
En köşeden bize doğru Buyrun diyen karamel saçlı kıza doğru ilerlemeye başladık.
Kıza siparişleri yılların bana verdiği tecrübeyle tane tane ve gerekli müdahaleleri -Örn:biri domatessiz,kolalarda buzsuz- yerinde yaparak verdim.
Akıllı kızımız akıllı makinasına yanlış hesaplatmayı nasıl başardı bilmiyorum,üç katı fiyat söyledi.
Yanlışlık var dedim.
Yok dedi tek kaşını kaldırarak.
Var dedim gayet ifadesizce.
Onun yönlendirmesiyle siparişleri ikinci ve üçüncü kez tekrar ettim.
Kızımız işin içinden çıkamayınca yardım aldı ve ikisi el ele verip durumu çözdü.
Problem yok sakinim.
Kolaları doldurmaya giderken ben nolur nolmaz diye üçüncü kez -buzsuz- dedim.
Gözümün içine baka baka buzlu getirdi.
Ama neden ben.
Hayır birtek oradaki BurgerKingde böyle sorunlarla karşılaşıyorum.
Her seferinde aynı sorumsuzluk ve suratsızlık.
Bende -buzsuz- istemiştik değiştirir misiniz dedim sakince.
Benim buzlu kola içince iki gün hasta yatan bi sisterım var diyemezdim ya.
Ayrıca kolası zaten iğrenç,sulu gibi bide buzlu olunca hiçbişey anlamıyosun koladan.
Gitti buzlu kolaları kenara koydu,yeni bardak aldı içini buzla doldurdu,kolalarıda doldurup getirdi.
Sırada bekleyenler bile duruma isyan etmeye başladılar ama kızımız o esnada melül melül etrafı seyretmekteydi.
Sakin ol Hayalci.
Neyseki uzayan gidip kuyruktakilerin hepsi kıza yeterince sinir olmuştu.
Ketçap mayonezi de iki kez tekrar etmenin sonucunda duyup ağır ağır eline aldı.
İşte ilk günü olabilir.
Aşık olabilir.
Dalgın olabilir.
Üzgün olabilir.
Morali bozuk olabilir.
Ama ben müşteriysem o ketçep mayonezi benim tepsime gözümün içine bakarak fırlatamaz arkadaş.
Çünkü bende acayip çemkirik olabilirim.
Fırlatırsa da dua etsin ki o anda çok yorgunumdur,kolumu kaldırcak dermanım yoktur,sadece cevabını veririm -ki bu ona bir yıl yeter- hırsla arkamı döner giderim.
Sisterım tepsi elinde peşimden koşturur.
Böyle de bir gün.
Aslında bu yazıyı yayınlayıp yayınlamamak hakkında düşünüyorum şu anda.
Akşam akşam bu kadar çemkirmeye gerek varmı acaba?
Bilmem ki.
Hadi O zaman buyrun okuyun.
Bu arada Twitterdada varım Hayyalci olarak.
Spot Işığını Arayan Kız mimin yapıldı ilk fırsatta yayınlanmayı bekliyor.
Bide çok sevdiğim blog arkadaşım Kirazlı Sakız ağlamak istiyormuş.
Ama bir türlü dişine göre bir film bulamıyormuş.
Benim gibi her filmde hönkür hönkür ağlayan birinden tavsiye istiyor.
Şimdi diyeceğim şudur ki ne izletsekte ağlatsak biz bu kızı?
Kirazlı Sakızım yanlış anlama ağlamanı istemem elbette.
Ama bu zevki tatmadan geçen giden yıllarına da gönlüm razı gelmez.
O zaman de hadi buyrun.
Bende a cup of coffee hakettim sanki.
Kettle neredesin.
Beso.
Adios.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Ey hayal(ci)gücü sen neymişsin!


Şuan kendime kafan hayrolsun hayalci demek istiyorum ama girişimlerim başarısız sonuçlanıyor.
Fonda çalan şarkıyı dinledikten sonra -ki burdan merakınızı giderebilirsiniz- ne demek istediğimi çok iyi anlıycaksınız.
Nostalji üstüne nostalji patlatıyorum şuan.                                                Benzemez kiiiimse sana.
Halim harap be blog.                                                                                  Tavrına hayran olayım.
Verdiğim kiloları löp löp geri alıyorum mesela.
Yaklaşık iki haftadır istisnasız hergün sabah yedi sekize kadar oturup akşam 15e kadar uyumayı huy edindim mesela.Şuandaha04:21
Beyaz sandaletlerimin hiç bir canlı varlığın veremiyeceği zararı bir günde-topu topu altı saat- bol işkenceli şekilde verişine engel olamadım,ayaklarıma haftalarca geçmiyecek kesiğimsi yaralar bırakışını,yavaş yavaş su toplayışını ses etmeden izledim mesela.
Mesela hala bi d90ım yok.
Ama ben hayallerimden hala eksik etmiyorum.
Mesela tam Zeki Müren'den Senede Bir Gün dinler iken rüyam aklıma geliyor bir anda-özüme dönüp-
ve
Teo'nun Bana Öyle Bakma tınıları odamı dolduruyor ağardan.



Of geç bunları hayalci sen Teo'yu nasıl gördün rüyanda dersen :
Varya of derim of.
Teomana sarılarak uyumuş bir insan evledı var karşında şuan ey dost.
Göz göze en güzel şarkılarını söylemiş.
Aynı anda elinide tutmuş.
Başını omzuna yaslayıp.
Mekan benim odam!
Ve tabii benim muhteşem hayalgücüm.
Of diyorum blog.
Aslında Teo'yu beğenirimde öyle ayılıp bayılma huyum yoktur.
Genelde müziği ve sesinin çekiciliğiyle ilgilenirim.
Müziği bıraktım dedi ya o koydu bana.
Hemen aldım onu yamacıma.
Yetmedi aynı gece Johnny'mide gördüm.
Ama ona -feci ayılıp bayılmama!- rağmen Teo'yle olan samimiyetimin zerresi yoktu -ne yazık.

O diilde,
Bazen diyorum ki sigara içsem kahve gibi içermişim ben.
İçmem de.
Yani mesela şuan masadamdaki kahve gibi.
İhtiyaç gibi.
Hani böyle düşünmek için ilaç gibi geliyor kahve.
Bi yudum iç.Bi yudum düşün.Sonra tekrar bi yudum iç.
Sigara da böyle değilmi.
Bi fırt çek,bi fırt düşün.
Kahveni al eline,otur camının önüne.
Dumanı sarsın etrafını.
İçtikçe kapatsın iştahını.
Tamam sakinim.

O zaman yazımı Annem(yaş40küsür-yıllardırsaymakyasak) ve erkek kardeşim(yaş10) Speedy Gonzales arasındaki güzel dialogla sonlandırmak isterim.

Annem :  Ben sana sokakta oyna kimsenin evine gitme demedim mi oğlum?
Speedy:  Ama anne Kerem çağırdı,annesi de 'Çekinme gel' dedi.
Annem:  Ama sen yinede çekin.
Speedy:  Bende çekinmeye çalıştım zaten!
Hayalci:  Hönk!

Bi' gitsem iyi olabilir.
Ne demiştim.
Kafam hayrolsun.

19 Ağustos 2011 Cuma

YediYaşam.


Böyle bi film olduğunu bilseydim güpegündüz herkes ayakaltında dolaşırken açıp izlemezdim.
Rahat rahat hıçkıramadım bile ağlarken.
Yüzüm hala ıslak.
Sağ gözümün kenarındaki yaş süzülmek için yanağıma,gözümü kırpmamı bekliyor.
Acaba ben mi çok ağlağım?
 Neyseki çiçek kokulu selpağım varda yakınlarda,o bana teselli oluyor. 
Will Smith zaten bir efsane.

Her filmi hep güzel.
Yedi Yaşamda ise konuyu çok geç çaktım ben ya. Başlarda anlaşılması zor.
Anlayınca zaten başladım hıçkırmaya.
 ***Spoiler***
*Ben'in -ya da gerçek adıyla Tim- yağmurda hastaneye koşup doktora yüzde kaç ihtimali sorduğu sahne,
*Küvetteki can çekişme sahnesi,
*Ezra ile Emily'nin karşılaştığı sahne
*Emily'nin küvette kendisini boğacağını zannettiğimiz ama aslında sevdiği adamın kalp atışlarını dinlediği sahne, 

*Ve Will Smith'in o beni benden alan bakışları,
*Ve ah o tüm müzikler.
 Nefistiler.

***Spoiler***
Mutlaka izleyin diycem ama zaten Will Smith'in filmlerini tavsiye etmeme gerek bile yok sanırım.
Onun dışında iyiyim,hoşum.
Hatta filmin üzen etkisi dışında çokda mutluyum.
Gülse Birsel'in Yazlık'ını okumaya gidiyorum şimdi.
Hatta sonra bir film daha izliyim diyorum.
Ve hatta rüyamda Teoman'la Johnny Depp'i bile gördüm dün.
Mor ojeli parmaklarımın klavyedeki tıkırtısına bir son vermek için kaçtım ben.
Arrivederci.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Film mi(L)m.

Günlerden Pazar.
Aylardan Ağustos.
Otuzun ondördü.
Mia kuzusu mimlemiş beni.
Konumuz :Çok beğendiğiniz, izlemekten asla sıkılmayacağınızı düşündüğünüz 3 filmi , neden bu kadar beğendiğinizi de açıklayarak yazın.
Aslında bu mim benim gibi kararsız birisi için o kadar zor ki.O yüzden ilk aklıma gelenleri yazıcam ve rahatlıycam.Ama işin kötüsü aklıma binlerce film üşüşmekte.
Neyse,bi yerden başlamalı..
1-Umudunu Kaybetme :

 Çok tuhaf bi film aslında.Bi yandan üzülüyor insan izlerken,diğer yandan da hayran kalıyor.Böyle duygu dolu.İçinde hissediyorsun izlerken.Aslında sanırım sabaha kadar övebilirim.İzlemediysen kesin izle.Hele o Jaden.Böyle bir tatlılık olamaz yaa.Will Smith'in zaten hastasıyız canım :)
''İnsanlar bir şey yapamaz ve seninde yapamayacağını söylerler. Bir şey yapmak istiyorsan onu zorla al.''
 
2-Karayip Korsanları : 
Bunun nedeninin anlatmam gerekmez sanırım.Johnny Depp olması gayet yeterli.İkinci madde onun tüm filmleri için gelsin hatta.Bu filmdeki mimiklerine ölün lütfen.

 3-Hayat Güzeldir:

Bu madde için Milyoner mi yoksa Hayat Güzeldir mi diye çok düşündüm.Hayat Güzeldir gönlümde bi başkaymış ama.Küçüktüm ilk izlediğimde.Yüreğime oturmuştu film.Geceleri filmi hatırlar,gizliden ağlardım.Yastığım sırılsıklam olurdu.Bak hatırladım gözüm doldu yine.İzleyin.İzletin.

Sanırım ben şimdi Hayat Güzeldir izlemeye gidiyorum.
Bugün benim için müthiş bir gündü.
Uzun zamandır olmadığım kadar huzurlu.
Bozulucak diye çok korkuyorum.
En iyisi daha fazla konuşmadan mimi Delibuya gönderip kaçmak.
Beso
Despedida.
Related Posts with Thumbnails