26 Aralık 2010 Pazar

Merak edenlere.

Ah blogum..
Seni ne çok özledim bilsen.
Ama yok sorunlar peşimi bırakmıyo.
İnternetim bir türlü bağlanamıyo ve kimse de bağlamak için bi çaba göstermiyo.
Daha ne kadar arayıp şikayet etmem gerekiyo bilmiyorum.
İnternetsiz hayat öyle fena ki.
Duyu organlarımdan birini kaybetmiş gibiyim...

26 Kasım 2010 Cuma

Taşınma-Telaş.

Keşke süper kahraman olsaydım da,bu kadar zor olmasaydı herşey..
Eski odada yazılan son cümleler,
Toplanan eşyalar,kargaşa,telaş,
Hafif bi burukluk herkeste,
Odamı bu sefer temelli toplamak..
Ve yarın,
Yeni ev,yeni muhit,yeni bir ben,
Kısa süreli bir internet problemi.
Sonra kaldığımız yerden devam.
Sii yu.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Zindan Adası


Bayramı değerlendirmek isteyen hayalci,kankasının parlak fikriyle,onlara kalmaya gider.Dedikodu yaparlar önce.Sonra da domatesli salçalı makarna.Afiyetle yerler.Gece de bi battaniyenin altında oturup,bu filmi izlerler.
Filmi çok beğenirler.Hayalci de gelir size anlatır.
Film hakkındaki düşüncelerime gelirsek : Şunu baştan söylemeliyim ki Leonardo Di Caprio'nun(adamım Teddy) oyunculuğu göz dolduruyordu.Zaten ne kadar iyi bir oyuncu olduğu ortada.Filmin kilit cümleleri de güzel serpiştirilmişti.İlk başlarda yavaş ilerleyip ikinci yarıdan sonra güçlenmeye başlıyor.Hayalle gerçeğin karışımı olan film sonunda uzun süre algınızı zorlayabiliyor.Çok fazla spoiler vermek istemiyorum(ki filmi bu şekilde anlatmak zor) ama sonu bazılarına çok klişe gelsede bence etkileyiciydi.Yalnız filmi ya çok dikkatle izlemek -yoksa benim gibi bazı bariz gerçekleri kaçırabiliyorsunuz-ya da ikinci kez izlemek gerekiyor.Ben ilk başta korku filmi izleyeceğimizi düşünmüştüm ama filmimizin türü psikolojik-gerilim.Eğer hala izlemediyseniz,şiddetle tavsiye eder,izleyin derim. (New Yorkta beş Minare ve Harry Potter 7'yi de izledim.Bir ara onları da yazıcam.Ayrıca canlarım bu tarz film tavsiyelerine de açığım)


Travma kelimesinin Yunancada yara kelimesinden geldiğini biliyor muydun?
Peki ya rüya kelimesinin Almancada karşılığı nedir?
"Travma".Yaralar canavar yaratabilir.
Ve sen yaralısın.

Gerçekler etrafınızı sardığında,tek sığınağınız hayal gücünüzdür.

"Hangisi daha kötü, canavar olarak yaşamak mı, iyi bir adam olarak ölmek mi?"

Filmin konusu: Massachusetts’te suç işlemiş akıl hastalarının tedavi gördüğü adadaki hastanede bir hastanın ortadan kaybolmasıyla ilgili soruşturmayı üstlenen iki polis müdürü kendilerini şiddetli bir kasırganın ve mahkumların ayaklanmasının tam ortasında bulurlar.Adadı karışık işler dönmektedir,ama çözmek hiçde kolay olmayacaktır.

19 Kasım 2010 Cuma

Son durumlar..

Bayramın bu güzel son gününde karşınızdayım.
Bayram benim için tam bi fiyaskoydu.
Oysa ki ne planlarım vardı benim.
Dokuz güz nasıl boşa harcanır kelimesinin tam cevabı karşınızda size bu satırları yazıyor.
Evet boşa gitti tatil.
Harala gürele il geçti.
Bu yüzden mutsuzum.
En azından bişey yapmış oliyim diye saçlarımı kestiricem gidip.
Bana kalsa kestirmem ama artık vaktidir.
Kestiricem dediğim de şekil verdireceğim o kadar.
Yaa bide bişey sizinde saçlarınız avuç avuç dökülüyor mu?
Bu sadece bana mı oluyo merak ediyorum?

Ayrıcaa;
Dün geceki rüyam keyfimi yerine getirdi :D
Elimde Nikon D90'ım varmış,
Sırt çantamda çeşit çeşit lenslerim,
Çekime gidiyormuşum,
Mutluymuşum,
Mütemadiyen gülüyormuşum,
Çünkü ben hayalciymişim,
Tüm bunları anca rüyamda görürmüşüm,
Ve çaktırmadan,
Kaçıyormuşum..

15 Kasım 2010 Pazartesi

Mis kokan odamdan sesleniyoruum.

Eğer ki o bu şekilde söylemeseydi daha aylarca farketmeyebilirdim.
Daha uzuun yıllar yaşayabilirdim burada.
Yığdıkça yığardım kıyafetlerimi üst üste.
Umrumda olmazdı ders notlarımın her bir yana saçılmış olmaları.
Ya da makyaj malzemelerim masamın üstünü tıka basa doldurabilirdi.
Bayram çikolatalarının daha şimdiden yendiğini kanıtlayan jelatinleri de süsleyebilirdi sehpanın üstünü.
Benim için farketmezdi.
Ama annem,evet annem.
"Yeter artık,odan savaş alanına döndü,bıktım arkanı toplamaktan,yarın bayram,KALK!" diyince,
Kopabildim kendi dünyamdan.
Dağınıklık içinde bi düzenim var benim diycektim ki,kafama bişey yemekten korktum.
Sustum.
Elim mahkum kalktım derledim,topladım,sildim,süpürdüm.
Parladı resmen benim küçük köşküm.
Ben onu böylede sevdim.
Hele elma kokulu mumlarımı da yakınca,öyle güzel gitti ki sormayın.
Bugün olan en güzel iki olaysa;
Biri ışıl ışıl güneş varken yağmur çiselemesi,
Bir diğeri de günlüğümün arasından tamamen sürpriz bi 20 TL Çıkması oldu.İhi :)


Şimdi bayramlıklarım,odam ve ben bayrama hazırız.
Çikolatalar da öyle.
Ama ben et kokusuna hazır diilim.
Ben et yemem,kokusuna da tahammülüm yok!
Yarın napcam bilmiyorum.
Bu arada,harçlık isteyebilceğiniz birileri varsa mutlaka isteyin,bu yaşta daha gerekli diyin ;)
Ben öyle yapmayı planlıyorum.
Bayramın tadını çıkarın.
Gezin,tozun,tatil bitince yapamıyacağınız her şeyi yapın.
Öpücüklere boğuyorum burdan herkesi.
Sağlıklı,mutlu bayramlar olsun hepimize.
Bayramın gelceği arifeden belli olurmuş.
O halde hepinize arifeden,klasik bir,İYİ BAYRAMLAR...

11 Kasım 2010 Perşembe

Şu sıralar ben ve slr fotoğraf makinası aşkı ♥


O-la-la.
Çok sevgili bayanlar-baylar,
Merhaba.
Son finalimin yarın olacağının müjdesini vererek başlıyorum yazıma.
Aslında yarın ki sınava zerre çalışmadım.
Ama durun hemen telaş yapmayın,çalışcak bişey de yok kanımca.
Rahatım.
Umrumda da diil.
Çünkü sevgili okulum 9 tane sınavı arka arkaya koyarsan -ki biliyorum sistem böyle- ,bu öğrenci biyerinde patlak verir.
Kendi şahsım adına,iyi bile dayandım valla.
Şimdi gelsin 15 gün tatil.
Oh yan gel yat.
Şimdi bir diğer konuya gelirsek bonibonlarım,
Biliyorsunuz ki bir dslr almak istiyorum ancak finansman sorununu çözemediğimden,bu hayalimi kumbaramda yavaş yavaş birikcek olan manilere bağlı olarak bi süreliğine rafa kaldırıyorum.
Ama bu fotoğraf aşkımı durduramıyor.
Bu yüzden bir analog makina almaya karar verdim.
Evet evet,bayaa şu filmlilerden.
Slr yani başında dijitali yok işte ;)
Yalnız derdim şudur ki bu konularda pek bi acemiyim.
Ne alınır?Nerden bulunur?Nasıldır?
Bu konuyla ilgili fikri olanlar bi el atın bakalım yorumlara.
Ama uğraşma analogla demeyin.
Kafaya koydum bi kere,uğraşcam.
Saat 01:27.
Gidesim var yatağıma doğru.
Yarın kabusun son günü.
Off yarın ne giyceğimi ayarlamadım daha.
Peşimden gelenler 100 olmuş.
Ne güzel bi rakam.Düz.Yüz.
Şimdilik benden bu kadar.
Öpüore.

7 Kasım 2010 Pazar

Hello.havaryu.tudey?

Elimde bi parçası midemde olan Browni İntense'im,
Fonda Athena'dan Tersine.
'Hava güzel,kafam güzel,ben güzelim,herşey güzel' diyo Gökhan Özoğuz,
Bonibonlarım masamın üstünü renklendiriyolar dağınıklığıyla.
En zor sınavları bu hafta bi şekilde atlatmış olmanın coşkusuyla,yarınki sınava hala çalışmadım.
İçimden bi ses çalış der gibi sanki.
Çizdiğim Garfield bile bunu anlatmaya yetmiyo.
Daha vakit var,yumurta kapıya henüz sıkışmadı :D
Bi hafta boyunca kaçırdıklarımı takip etmeye çalışıyorum bi yandan.
Hava sıcak,hemde bana kısakollu giydirip camı açtırcak kadar sıcak.
Dün sinemaya gittik arkadaşlarla,
Gittiğimiz film 'Son Ayin'.
Afişine kanmayın derim.
Film bitince 'Noldu şimdi yani?' gibi bi tepkiyle kalakalıyosunuz.
Ama yok ben eğlenicem,gülücem maksat dalga konusu olsun derseniz gidin kuzularım,
Zira bayaa bi dalga konusu çıkıyo :D
Onun dışında Ejderha Dövmeli Kız'ı hala okuyamadım vakit bulup,
Üzülüyorum.
Aynada sivilceleri saçmalamış bi kız görüyorum.Ona birinin bu kadar çok çikolata yememesi gerektiğini söylemesi gerek.
Gözüme çarptı da radyasyonu önlemesi niyetiyle çalışma masama iliştirdiğim kaktüs kendinden geçmiş.
Bi yudum su veriyim ben ona.Yazıktır.
Brownimde bitti.
Çikolatanın lezzeti damağımda.
Şarkı da değişmiş.
E yazıyı da bitiriyim o zaman.
Öpücük.Kalp ♥
By.

4 Kasım 2010 Perşembe

Kaçamak-

Bağışlayın beni sınavlarım çok bu aralar;
Ve bir o kadar da zor;
Bugünki sınav güzel geçti neyseki :),
Tek derdim yarın ki Sensitometri,
Ve geçer not alabilecek bi sınav kağıdı,
Bunu için çalışmam lazım,
Fatmagül'ü de izlemiyorum,
Keşke ders aşkıyla dolu olsam da,
Burda bunları yazıcağıma,
Gidip derse yumulsam,
Hatta bu dersi anlamıyosam,
Hala oyalanmasam,
Haftasonu gelme sözü verip,
Öfleyerek notları önüme alsam,
Sizi de bu şiirle başbaşa bıraksam...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Sınav.dönemi.sendromu

Dün gece kabus gördüm-yılanlar-tsunamiler-köpekbalıkları,
Matematik sınavına girdim rüyanın aksine güzel geçen,
Ve yarın ki sınava sırf hocanın o güzel yüzü için çalışmayı düşünüyorum,evet,
Not ediyim dedim
Not demişken,
Nerde benim ders notlarım!

Not:Foto alıntıdır

31 Ekim 2010 Pazar

çıldırazağım!

diğer dertlere hiç girme
-buna bi de vizeleri ekle-

29 Ekim 2010 Cuma

Senaristlere tek sözüm var: Osman'ımı nefes nefese o pijamayla koşturmayacaktınız!

Evet.
Sanırım herkes anladı hangi Osman'dan ve hangi sahneden bahsettiğimi.
Öyle bir geçer zaman ki yine yıktı geçti bu hafta.
-Dizinin analizine geçmeden önce söyleyecek birkaç cümlem daha var.
Öncelikle diziyi her ne kadar sonradan başlayıp bidaha asla bırakmıyacak şekilde takip etsemde bu dizideki şiddeti onayladığım anlamına gelmez diyemiycem çünkü geliyo be kardeşim.İnsanı öyle sinir ediyosunuz ki her bi yumrukla bir oh çekiyorum.He bide küçük Osman'ın üzerine fazla gittiğinizi çocuğun bu sahnelerin ortasına cubbadanak atılmaması gerektiğini düşünürken öğrendim ki sette bir pedagog sürekli Osman'ın yanındaymış.Ve de Osman'ın çoğu sahnesi ayrı olarak çekiliyormuş.Yüreklerinize biraz su serpildiyse geçelim dizinin analizine:
*6. bölüm Mete'nin 10 liralık mandolinini babasının gözüne sokup,neticesinde temiz bir dayak yiyerek mandolinin de sırtında kırılmasıyla(sırtındaki yastığı gördük) ve Ali babamızın Caroline'i getircem ulen demesiyle bitmiştir.
*Bana kalırsa Mete birkaç bölüme kalmaz boksör kıvamına gelir.Ali'ye kapının önünde attığı yumruk 'helal' dedirtmiştir.(Biliyorum dememem gerekir.)Aylin ve Berrin ikilisi bi köşede durup zırıl zırıl ağlamak yerine Caroline'in saçlarına ellerini dolasaydılar sokaklara düşmezdiler kanımca.
*Osman bir daha çarp oğlum o kapıyı.Bi daha,bi daha.Ama çocuk o.Babasını seviyor ya.Ne acı.
*Üzülerek söylüyorum ki Ali karakterrinin birçok örneklerini biliyorum.Bu bizim ülkemizde gerçekten olan bişey.Ama dostunu eve alıp annesini hatta çocuklarını sokağa atanı ilk defa görüyorum.
*Osman kuzuuum sen anlatılmakla bitmezsin ki.Caroline'in elini itişin,o kapıyı şemsiyeyle açışın var ya bittim ben orda.O gözlerinin kızarıklığını,o saçlarının yana yatışını napıyimde düzeltiyim ben.Verseler seni bana,hiç düşünmem evlat edinirim.
*Çemile kızıyorum artık sana.Anladık psikolojin bozuldu ama adam istemiyo seni anlasana.Değer mi bunca işkenceye,çocuklarını sürüm sürüm süründürmeye.Ali'ye mi kaldın ya.
*Carolin'in babanneye tavırlarından ne kadar şeytan bi kadın olabileceğinin sinyallerini sanırım hepimiz aldık.
Süper babaanne be,Carolin'e papuç bırakır mı,konuşmanın yersiz, bir tükürüğün neler anlattığını gösterdin bize.
*Ali hiç yakıştımı senin karizmana(peh),elin hollandalısına ellerinle yemek yedirmek,ay pardon yedirememek!Bi git gözüm görmesin seni.Hele Caroline hanfendinin 'törkişş kaffi' dediği yer varya insanı kahveden soğutur.Sen hala bu kadına nasıl katlanıyosun! Ali'yle otelde kalmaya hali olmayan ama oynaşırken gayet sağlıklı olan Caroline senin o şımarınca büzülen ağzına yüzüne tekme tokat dalasım var.Koru kendini.
*Gelelim amcamızın evinde yaşananlara.Kabul edelim senaristler artık durumu biraz abarttı.Allah aşkına Osman'ın istediği bi tabak yemekten nolur.Neden öyle baktırtıyosunuz çocuğa!
*Beş yıldır eziyet çeken Ali Rıza Bey bile bu diziyi görünce haline şükretti valla.
*Kötü yengenin kendisi için kocasına "buldun benim gibi ağzı var, dili yok kadını" demesiyle diziden kopup uzun bi süre güldürebilmiştir.
*Aylin ve Berrin ikilisi kuzum siz tanımıyomusunuz Mesude'yi.Ne diye bağıra bağıra konuşuyosunuz.Böyle de yakalanırsınız işte.
*Soner'in ''Yarın diil,şimdi'' diyişi iyi hoş.Gönlümüze taht kurdu.Senarist abilerim bizleri tv başında daha da hönkürmek için Soner'i de kötü emellerinize alet etmeyin.O hep Beyaz atlı mavi gözlü prensimiz olarak kalsın.Okey?
*Mete koçum yaptın yine yapıcağını.Afferin be.Ama sen ''amca baba yarısıdır'' sözünü biraz yanlış anladın sanırım.'Babana atamadığın yumrukları gel bana at' anlamında kullanmamıştı oysaki amcan cümleyi.Ama olsun.Hakedene hakkını vereceksin.
*Yumruğun da verdiği hızla 'durmıycam' diyen Mete Forest Gump'a bağlamıştır.Çocuk psikopattı,şimdide delirdi iyi mi.
*Ve son olarak Senaristlere tek lafım var:Osman'ı nefes nefese o pijamayla koşturmasaydınız.O güzel sesiyle ''Bende kaçtım o evden bidaha da dönmem ben oraya''dedirtmeseydiniz.O kaldırıma oturtmasaydınız onu.Elini yanağına koyup ''Napcas biz şimdi?'' demesine seyirci bırakmasaydınız bizi.Keşke yapmasaydınız.Bu kadar üzmeseydiniz.Bizi de diziye iyice bağlamasaydınız.
*Mümkünse bir adet Osman'la Mete alabilir miyim aceba?
*Tamam bu fazla oldu.Olsun Osman da yeter..
BY.

28 Ekim 2010 Perşembe

Blog ödülcüğü..

Hayallerin peşinde koşan kız hazel, Dark Victories ve kitap delisi gizem  bana blog ödülü yollamışlar.Teşekkürlerimi sunuyorum burdan onlara:)Aslında bu mimler beni çok geriyor.Çok sıkı takip ettiğim blogları yazmayı unutabiliyorum.Bu sefer unutmamak dileğiyle buyrun ödüllerinizi :

(Hee bide ödülü olduğu halde aşağıya ismini yazdıklarım var biliyorum.Ama napiyim bu ödül olayını geciktirdiğimden dolayı bazı kişilerin ikinci ödülleri olcek ;))


Bende bu çok sevgili ödülü:
Mia Wallace ,
Pandora,
Missorance,
Ribelle,
Kumsal,
francesca mckennitt,
kitapçı kız,
Zeynep ,
! MeLLy ! ,
Ayse's World ,
Aslin,
♥ Aycanin Kisisel Karalama Defteri ♪♫ ♪,
zey0zey ,
Şirret şerbet,
Mydream 'e
yolluyorum cicişler :)Öpüldünüz.


26 Ekim 2010 Salı

Mimler birikmeden..

Sevgili Aslin en çok okunan beş yazım için mimlemiş beni.Birçok mimde de olduğu gibi araya kaynamadan cevaplıyım hemen :)


1-Nihal'in duvağıyla başladı herşey.
Evet bencede çok saçma ama en çok tıklanan yazım bu :Dtabi populer yayınlarda baş köşeye geçmesi de bu durumuna bayyaa bi katkı sağlamış.
2-Biraz hüzün.
Yorum yok,seviyorum bu yazıyı.
3-Eylül
Anlaşılan çoğumuz sonbaharın gelişinden mutluymuşuz.
4-İnadına
Herşeye inadına gülümsemek lazım.
5-Hayallere dalsam
Adım hayalci olur da,hiç hayal kurmaz mıyım?

Bu Mim için tenk yu diyip Hazel'den gelen mime geçiyorum.
Bu mimdeyse konumuz en sevdiğimiz 5 abur cubur.Ama ben hiçbirini birbirinden ayıramam ki onlar benim evlatlarım :) desem de

1 Numara, Bitter çikolata ve onunla yapılan her türlü ürün ♥ yüzümü anında güldürebilen tuhaf varlık :) Hee çikolata şelalesine de özellikle chocnette'e fena halde tavım,ona göre ;)



2 Numara, benim ve sivilcelerimin vazgeçilmezi olan baharatlı lays,ölürüm ben cipsin her türlüsüne yaa.


3 Numara, Browni İntense.O da neydi.Yok böyle bi lezzet.


 4 Numara, Magnum karadut-böğürtlen.Ama napiyim çok güzel :)


 


 5 Numara, Coco Cola diycem canlar.Kusura bakmayın :)




 Farkettinizmi bilmiyorum,her fotoda bi kırmızılık durumu var.Adamlar işi biliyor yahu :D
Evet canlarım topu atma sırası bende.Mimlenmemiş pek birilerini bulamadım.
Pandora,
Missorance,
Ribelle,
Kumsal,
francesca mckennitt,
kitapçı kız,
kitap delisi gizem ve
Zeynep'i
Mim-li-yo-rum.İçlerinden önceden mimlenip gözümden kaçmış olanlar varsa da affola.

24 Ekim 2010 Pazar

Fotoğraf makinesi aşkına!


 Böyle bir saksım olsa,her gün bıkmadan usanmadan sulasam,


 Böyle bir flashdisc'im olsa hiç yanımdan ayırmasam,


 Böyle takılarım olsa,taktıkça gülümsesem,

Ve hepsinin üstüne bir keyif kahfem olsa,
Kupamda lensten olsa,
Ondan birşey içmeye kıyamasam,
Ve ben dünyanın en mutlu insanı olsam,
Bu hayalden hiç uyanmasam :)

23 Ekim 2010 Cumartesi

Alaycı Kuş

Evet sonunda okudum.
Hemde ne yazıkki jet hızıyla.
Bitmesin diye çok uğraş verdiysem de nafile.
Açlık Oyunları ve Ateşi Yakalamak'ı okuyanlar zaten anladı ne demek istediğimi.
Hee yok ben okumadım niyetim de yok dersen eğer,oku hayatına renk gelir derim.
Otobüste sırf bu kitabı okumak için oturmak istiyebilir,internetin olmamasına üzülmeyebilirsin.
Evet.
Yaparsın bunu.
Her sayfayı okurken gözün alt satırlara kayabilir.
Hatta kaymasın diye orayı elinle kapatabilirsin.
Sonra böyle sürükleyici bir seri ararsın.
Ama bu tadı bulamazsın.
Konuya başlığını veren üçüncü kitap Alaycı Kuş'a gelecek olursak (mavi renk spoiler içerebilir,içermeyebilir de,uyarmadı deme):
Katniss Capitol'e karşı tutumuyla Alaycı Kuş oluyor ve savaş alevleniyor.Tabiki kitap yine sürükleyici.İlk kitabın yeri gönlümde başka olsada,son olgunluğuyla etkiliyor.Bu sefer sokaklar arena.Herşey daha ciddi,daha gerçek,daha karanlık.İlk iki kitaba göre biraz da hüzün var kitapta,savaş var,heleki karakterleri sevdiyseniz içiniz acıyor bazı kısımlarında.Katniss psikolojik sorunlar yaşarken,okuyucu da onun iç dünyasına sürükleniyor.
Bide söylemeden geçemiyciğim;kitapta Peata'nın durumu can sıkıcı.Hayır sevgili Suzanne'cim başka karakter mi yoktu Capitol'un ellerine verecek!Bıraksana Peata'mı!
Tamam çok saçma bir ayrıntı ama kitap boyunca Cinna hep biyerlerden çıkıcakmış gibi geldi ya :(
Küçük Prim'in durumunu ise uzun süre kabullenemedim.
Kitabın en güzel yanı ise her bölümün -oha- dedirten bi cümleyle bitmesi.Bu da kitabı elinizden bırakamamanız anlamına geliyor.Ve bazı yerler gerçekten sarsıcı. 
Finali başkalarını bilemem ama beni kesinlikle mutlu eden cinsten.Tabi biraz buruk bir mutluluk.
Bu yüzden canlarım gidin,alın,okuyun,gülün,üzülün,düşünün,tırnaklarınızı kemirin.
Sonra da oturun,yazın.

22 Ekim 2010 Cuma

Hoop,işte tam buraya ayak basıyorum.

Son parça fıstıklı çikolatamı ağzıma atarken yazıyorum bu satırları.
Çok şey kaçırmış olmamayı dileyerek geldim.
Böyle saçmasapan araları sevmiyorum çünkü o zaman bir de açıklama derdi kalıyor.
Ama benim böyle bi niyetim -açıkçası- pek yok.
Onun yerine şu bir aydır neler olmuş onları buraya aktarabilirim.
Hemde fonda Özlem Tekin çalarken..
*Öncelile okulun fena bi hızla gidiyor ve ben de bi türlü yakalayamıyorum.Her hoca kendi halinde.Haftaya sınavlar başlayınca durumun vahimliği kendini gösterir diye düşünüyorum.İyi de yapıyorum.
*Yeni bi cep telefonu almak istiyorum.Hemde aylardır.Son kararım Nokia 5800.
*Web tasarım kursuna başladım.Kankacanla gidiyoruz.Komik,saçmasapan,gülünesi tipler var ve inanın böyle bi ortamda motivasyon tavan yapıyo :) Şimdilik iyi gidiyo.biraz öğrenir öğrenmez blogumdaki değişikliklerden de anlarsınız zaten.
*Avrasya'ya da gittim o arada.Hayır yani bütün istanbul koşardı da biz dururmuyduk? 
*Kalbim ağrıyodu.Doktora gittim.Doktor hiçbişeyin yok dedi geri yolladı.Hee bide çok heycanlanma dedi ilaç verdi.Ona göre yani :D
*Sayfama yapışıp kalmış olan Müthiş ve Korkunç Güzel'i ve arkasından da AlaycıKuş'u okudum.İnternet olmayınca insan kitaplara sarıyo böyle.Ne diyim Allah kimseyi internetsiz bırakmasın.
*Kursumun bir günü perşembe akşamına denk geldiği için Fatmagül'ü izleyemedim bu hafta.Ama üzülmeyin onun yerine Öyle Bir Geçer Zaman Ki'ye sardım.Yorum yapmıyorum,ayrı bir post konusu kendileri.
*Bunların dışında bol bol gezdim,tozdum,yedim,içtim,yattım ,kalktım ama sıkıldım da.
Bu postu sevmedim.Ama siz sevin.Bende o sırada seviceğim bişeyler hazırliyim.
Şimdilik burada nokta koyup gidiyorum.
Bişey olursa,
Gözüm kulğım buralarda,
Haberiniz ola.

Yetiştim,yetiştim..

Canlar,
Netimde sorun vardı.
Neyse ki artık çözüldü.
Şimdilik sabah çok erken kalkcağımdan,-hatta gözlerimin kırmızlığına bakarsak kalkamıycağımdan!-
Kaçıyorum.
Umarım bu kocaman arada çok şey kaçırmamışımdır.
Hadi gittim.
Yarın gelicem.
Öpüldünüz.
Resim mi?
Çiçekli böcekli bişey hayal edin işte ;)

3 Ekim 2010 Pazar

Fatmagül'in suçu ne ki?

Belliydi böyle olacağı..
Dizi daha başlamadan rüzgarı esmeye başlamıştı zaten.
Öncelikle şunu belirtiyim:eleştiren her insan gibi evet bende bu diziyi takip ediyorum.
Merak fena bişey.
Beren Saat olmuş mu derseniz,bence Bihter'den sonra şaşırtıcı derecede olmuş.Koşamaması bile işe yaramış bu dizide :D
Dizinin ana konusuna değinirsek:
Hayır bi kere günümüz şartlarında dört kişinin işi becerip bi kişinin üzerine yıkması gibi bi durum şu an ki teknolojiyle pek mümkün diil.
Bi kere hiiiç bişey olmasa dna testi denen bişey var senarist abilerim.
Ki artık dna'yı felan aştı bu tıp.
Yapmayın nolur.Hastanede birden fazla kişi tecavüz etmiş bu kıza diye rapor verip sonrada hiç böyle denmemiş gibi bu durumu düzeltmeden savcılığın,jandarmanın bunu yemesini beklemeyin,olayı bi şekilde açıklamadan da bu kızı bu çocuğa vermeyin.

 Ya sen Mustafa? Senden bin kat kötü durumdaki bu kıza niye böyle yapıosun! Kimse sana kızı al demiyo.Anlıyoruz sende acılısın.Ama nolur gözümüze görünme.O güzel gözlerin hatrına bu seferlik affediyorum seni.

 Fatmagülün gereksiz yengesi,seni elime verseler bi kaşık suda boğar,sonrada o dört genci üstüne salarım,haberin olsun!Şu kızı bi rahat bırak!
Fatmagülün abisi.Ya ölürüm öyle abiye ben ya.Onun da şansına tüküreyim,böyle fettan bi karısı varken işi zor.
Malum dört kişiden hiçbirinden bahsetmiyorum şimdilik.Ne oldukları belli.Ama şunu unutmasınlar ki bizim milletimiz ezilmişi hemen benimser bu yüzden bu dörtlüye tavsiyem şu sıralar tenha yerlerde tek başına dolaşmamalarıdır ;) Elbet yeni postlarda onlara da sıra gelicek.
Onun dışında,yokmuydu şöyle Aşk-ı memnu tadında entrikalı,aldatmalı,kokoşların bol olduğu paraların şuh kahkahalarla savrulduğu bi dizi?
Ama herkes gibi bende çok iyi biliyorum ki,bu dizi alır başını gider.Yaprak Dökümü'nün gereksiz reytingini falan da beşe-ona katlar.
Perşembe günleri Aşkı Memnu'nun yerini doldurmak için merakla takip etttiğim dizidir kendileri.
Şimdilik diyceklerimi burda bitirip bi süre takip edicem diziyi.
Hadi Fatmagülseverler.
Kaçtım.
Çav.

25 Eylül 2010 Cumartesi

Bu aralar ben..

Tamaam tamam..
Farkındayım.
Bu kadar uzun ara olmaz.
Ama okul başlayınca karıştı bütün işler.
Aslında şu sıralar kendimden haberim yok desem iyidir.
Bu yazıda ee hayalci yazıyosan yaz artık yazısı.
Bu aralar ordayım,burdayım.
Okuldayım,evdeyim,Üsküdar'da Bebek'teyim.
Kınadayım,düğündeyim.
Şu sıralar her yerdeyim.
Aklımda da yeni fikirler.
Birde hediye verme fikri tabii.
Du bakalım.
Ben önce bi kendime geliyim.
Gerisi gelicek :)

Yazı sahipsiz kalmasın.Yeni aldığım kitapları da iliştiriveriyim şuracığa :)

Haydi canlar.
Ben şimdilik kaçıyorum.
Gözüm üstünüzde.
Buralardayım :)

15 Eylül 2010 Çarşamba

Gündem maddeleri..


*Ttnet müşteri hizmetlerindeki binbir yönlendirmeyle bağladıkları beyinsize sinir oldum.Hayır sen benim sorunuma çözüm bulamıyosan ne halt yemeye duruyosun orda! Bu yüzden internetimle alakalı problem hala sürmekte!
*Günlük tutuyorum.Blog yazarken gereksizmiş gibi gelsede zorluyorum kendimi.Yazdıkça rahatlıyorum.
*Pazartesi güzide okulum kapılarını açıyor.Gitmek istiyorum.Okul güzel.Dersler için biraz motivasyona-gaza ihtiyaç var.Yatıp yuvarlanmak için son bikaç gün.
*Ezel izledim.Hem de ne izlemek.Pür dikkat.Kenan Birkan iyiki geldin diziye kan verdin.Amaa son sahnede Kıvanç Talıtuğ’un fırlattığı delice bakış üç saatlik diziye bedeldi.’Budur’ dedim.
*Sizce belimi kırmış olabilir miyim? Tamam abarttım.Ama durumum gerçekten fena.Bilinçsiz yapılan sporun sonu.İki tane ağrı kesici aldım.İşe yaramadı.Kıpırdamamaya çalışıyorum.
*Formspringde sorular birikti biliyorum.Pek ilgilenemedim.Sori!

*Okul harcım yattı bankaya.Hafifleyiverdim birden.Neden acaba :D
*Kankacanla web-tasarım kursuna kaydolduk.Maksat bilgisayarın dilinden biraz daha anlamak+mesleğe katkı.Bakalım sonumuz hayrolsun.
*Fena halde gezdik-eğlendik bugün.Macun yiyememe sahnesini anlatmıycam.Yirmibeşbuçuk liralık köfteyi de.Hele bitmiş mısırdan hiç bahsetmiycem.Rezil olmaya niyetim yok :D
*Profesyonel makinalara takmış vaziyetteyim.Bugün bunu bikez daha fazlasıyla anladım.Bi  ara acaba sadece benim mi bi nikonD80 im yok diycektim.Neyse ki yalnız diilmişim.
*Kendimde her an çamura yatabilme sezdiğim halde karar değiştirmezsem eski staj yerime ziyarete gitme durumum olabilir.Özledim orayı.Ama üşengeç ve tembelim.
*Yeşilçayım ve yeni kitabım beni beklemekte.Şimdi kaçıyorum canlar.Bi süre yazılarım kesintili olabilir.Ama olmayabilir de.Bilemiyorum.İnternetimin keyfine kalmış.
Hayalci kaçar.
BY.

12 Eylül 2010 Pazar

Milyoner.

İlk çıktığı zaman izlemiştim aslında Milyoner'i.Unutmuşum çoktan.Aslında unutulmaması gerekirmiş.Film her yönüyle öyle nefis ki yönetmeni,oyuncuları,müzikleri,çekim teknikleri,kurgusu,mekanları ve tabii ki müthiş hikayesi.Zaten bildiğiniz gibi 8 dalda oscarı bulunmakta filmin.Çocuk oyuncuların performanslarından bahsetmiyorum bile.Doyamadım izlemeye.Listemde en iyilerin yerini birkez daha aldı yerini tekrar izlediğimde.İnsanın içine işleyen bir film.


Filmin konusu :
Jamal Malik Mumbai'nin gecekondu mahallelerinden birinde yaşayan 18 yaşında bir yetimdir. Hindistan'da katıldığı bir bilgi yarışmasında 20 milyon rupe kazanmasına sadece bir adım kalmıştır.
Şovun o gecelik bitmesinin ardından Jamal, eğitimsiz olan birinin bu kadar büyük başarıyı ancak hile yoluyla gösterebileceğinden şüphelenilip tutuklanır. Ama yarışmadaki her sorunun cevabıyla o gece Jamal'ın inanılması zor gerçek hikayesi ortaya çıkacaktır. Her bir soruyla geçmişine geri dönen Jamal'ın yaşadıklarını gözler önüne serer.Fakat sadece bir soru gizemini korur...





Bir sokak çocuğu,milyoner olmaya bir adım uzaktadır.Peki,bunu nasıl başarır?

A.Hile    B.Şans    C.Zeka    D.Kader

Tavsiye ederim,bu müthiş filmi bi yerlere not edin.

Dünden kareler.

Bu kadar meraklı,

 
Bu kadar umursamaz,

 Bu kadar zarif,     

Bu kadar şaşkın,
olsaydım
nolurdu :D


11 Eylül 2010 Cumartesi

Kitap tavsiye-Leyla

Uyarıyorum olaylar ağır bu kitapta.Hüzünlü.Esir kampına düşen bir kızın nasıl o işkenceli yılları atlatmaya çalıştığını,ruhundaki yaraları nasıl sarmaya çalıştığını yazmış Alexandra Cavellius.Hikayedeki olaylar tamamen gerçekmiş.Zaten daralmış olan ruhumu iyice hüzünlendirdi.Ama okuyun,bilin isterim.Tavsiye ederim.
P.S:Otomatik post.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Sözün özü..

Zaman ne hızlı yada bizler ne kadar yavaşız...
Daha dün gibi kapı kapı dolaşıp topladığımız şekerler,
Dün gibi bayramlıklarım ayakucumda uyuduğum arifeler,
Geçiyor işte zaman,
Büyüyoruz
Değişiyoruz,
Çocukluğun verdiği tadı arıyor insan arada..
Yinede hergünün değerini bilmek,doyasıya yaşamak lazım..
Bayramları da tüm coşkusuyla kutlamak.

Sözün özü,
Herkese şimdiden şeker tadıda gülücüklerle dolu bi iyi bayramlar diyorum..
Ve gidiyorum :))

4 Eylül 2010 Cumartesi

Gitar durumu.

Pek oturamadım blogun başına bu günlerde.
Bu yüzden üzgünüm.
Konuya direk dalmak gerekirse sevgili okuyucu,
Gitar kursuna gitmeyi düşünüyorum bu sene.
Aslında iki sene önce gittim ama okul,kurs,staj üçgeninde gerekli ilgiyi gösteremedim gitarcanıma.
Oysaki o ilgi,o sevgi bekler.
Ona pek iyi bakabildiğimi söyleyemiyceğim.
Bu sene kararlıyım.
Ertele ertele nereye kadar?
Kurs olarak bizim okulda açılma ihtimali olan bi kurs var aklımda.
Yine de varsa bildiğiniz bi yer,tavsiyelere açığım.
Şimdi hazırlanmam lazım.
Gezmeye gitcem.
İftara yokum,siz yiyin :D

P.S: Biraz aceleyle yazıldı.

1 Eylül 2010 Çarşamba

D-ı-y kutu..


Aslında evdeki tüm fazlalıklarla beraber bu kutu ve açma halkaları da çöpe gidiyordu ki olaya el koydum.Evde dolana dolana bulduğum bi kaç parçayla kutuyu yeniledim.Aslında bence hiç fena olmadı.İçine üniversite notlarımı+fotolarımı filan koymayı düşünmekteyim.Bakalım..

Eylül.


Yağmur ve ben..
Ne kadar özlemişim bu görüntüyü anlatamamam.
Eylülün geldiğini ilk günden nasılda haber veriyor.
İçime çekiyorum mis gibi toprak kokusunu.
O kasvetli havasını bile özlemişim.
Büyük bir sevinçle .hoşgeldin. diyorum.
O da geldiği için heyecanlı,gururlu da.
Öyle bir coşkuyla yağıyor ki.
Sanki bir daha hiç gitmiycek gibi.
Hiç gitme diye fısıldıyorum kulağına.
Acelece Teoman'dan Eylül Akşamı'nı açıyorum.
İşte diyorum.
En güzel mevsim bu.
Sonbahar.

26 Ağustos 2010 Perşembe

İnadına..

Penceremden esip esmemeye bi türlü karar veremeyen rüzgar tülümü yüzüme yüzüme vuruyor.
Aynı zamanda televizyondan de Kavak Yelleri vasıtasıyla Pinhani'nin Unutulanlar parçası yükselip odama kadar ulaşmakta.
Müziğin etkisi yansıycak yazıma hissediyorum.
Karnım tok,sırtım pek.
Saçlarımı tepeden saçmasapan topladım.
Dolayısıyla çirkinim.
Elimdeki tek fotoğraf makinamın pilleri tutması için kapağında bulunması gereken bi dişi yok artık.
Kırdım.
Yanlışlıkla.
Piller masamda.
Tamiri imkansız.
Bu yüzden üzgünüm.
Takvimimde hala temmuz ayı açık.
Geriden geliyorum hayata.
Cep telefonum şarjda.
Ve evet dünde şarjdaydı,ondan önceki gün de.
Çünkü bozuldu.
Garanti belgesini zar zor bulup telefonu tamire götürdüğümde servisteki bay çok bilmişin söylediğine  göre %99 bataryamı değiştirmem sorunu halletmem için yeterliydi.
Anakartın bozulması imkan dışındaydı.
Bataryamı değiştirdim.
Ama oldu.
%1 ihtimal beni buldu.
Telefonu tekrar götürdüğümde bildiniz! artık bi garanti belgem yoktu.
Çünkü kaybettim.
Çünkü bay çok bilmiş geçen sefer söylediklerimi kabul edemedi.
Sorun bataryada diil dedim.
Anlamadı bezelye beyinli.
Tamirin, yerine yeni bi telefon alınabilecek bi maliyeti vardı.
Tamir ettirmedim.
Yeni telefonda okul açılınca almayı düşünüyorum.
Alsam nolcak ki gülmedi yüzüm telefonlardan,çaldırdım,bozdum fln.
Şimdilik düşünmedeyim.
Ajandam açık.
En son Elizabeth Bakhory ismini yazmışım mor kalemle.
Kendisi işkence yaptığı kızların kanlarıyla banyo yapan piskopat bir kontesmiş.
Kitabım 'Şeker Portakalı' başucumda duruyor.
İnternetten ayrılabilirsem kaldığım yerden devam edicem.
Saat.22:22
Panomdaki 'Herkesin hayatı kendisine aittir.' yazısına takılıyor gözüm.
Çok uzattığımı ve susadığımı farkedip bu yazıya son verip,
Kaçıyorum.









Ama bilin ki inadına mutluyum :)

♥bigün benim olacaksın♥

love=nikon

25 Ağustos 2010 Çarşamba

falanfilan.


Aslında yazcak çok şey var aklımda ama bi türlü şöyle sakin kafayla oturamıyorum şunun başına.Aslında bugün çok saçma bi gündü.Saat beşte yatmanın verdiği uykuyla öğlen ikiye kadar uyudum.Evet yaptım bunu.Yoo utanmıyorum valla.Ramazan böyledir,hele eviniz uyunamıyacak derece sıcaksa gece kuşu oluverirsiniz.Her neyse 2de kalktım ve ilk yaptığım şey bilgisayarımın açma düğmesine basmak oldu.O bi kenarda açıladursun telime bi göz attım.Kankacan gece mesajlar atmış,bugün bişiler yaparız diye ama tabi bende bu uyku durumu mevzubahis olduğunda o planlar yattı.Bi yanda pc açılırken bi yandanda ev telefonuyla sağlam bi gevezelik yaptık.Pazara gitmekten konuya girip ona almak isteyipte bi türlü bulunamayan babetlerle konuyu besleyip profiterolle konuyu noktaladık.Nasıl mı oldu valla bende bilmiyorum.Tam ayrılma eşiğindeki arkadaşlarımız olan iki sevgilinin ayrılması mı ayrılmamasımı gerektiğini düşünürken telefonun karşı ucundan bir feryat yükseldi.Başarmıştık işte.Akşama mis gibi tatlı olucak profiterol toplarını lafa dalıp fırında unutup kızartmıştık.Ay pardon kararttık desem daha doğru.Korkmayın.Demokraside çözüm tükenmedi.Topları kankam tekrardan yaparken bende ona eşlik ediyim dedim ve iki ayrı semtte ikişer farklı el nefis iki tepsi profiterol yaptı.Önce ben bunu yemem dedim.Yanında yatcam.Ama olcak gibi diil indiriverdim mideye ;) Şimdide yeni dıy projeleri var aklımda.Onlarla uğraşıyım biraz.

Bu arada şu sıralar formspring olayına katılıp katılmamak arasında kaldım biraz.Ama sanırım bunu yapıcam.Aslında hiç fena bişi diil.Du bakalım.Sabah ola.

Hayalci kaçar.

P.S: Canlar bilmiyorum nası olcak ama artık bende formspringdeyim. Bakalım ne kadar sürcek.Neyse gittim.

24 Ağustos 2010 Salı

Moskof Cariye Hürrem.

Nasıl anlatsam ki ben bu kitabı? Bilemedim..
Uzun zamandır bi tarihi kitap okuma isteğim vardı zaten ama bu kadar sürükleyici olabileceğini düşünmemiştim.Elimden bi saniye bile bırakamadım kitabı.
Kitap: 813 sayfa
Kitabı okuma süresi: 2buçuk gün
Kitabın bıraktığı tat : Pahabiçilemez.

Osmanlı'nın haremine gelen bir Alexandra-Roxelana-Ruslana nasıl Osmanlı'nın tacına tahtına ortak olan bir Hürrem Sultan oluyor,tüm dünyayı titreten Kanuni Sultan Süleyman farkında olmadan devleti Hürrem'in aklıyla nasıl yönetiyor?Haremden saltanata giden tehlikeli yolda yürüyen bir kadın. Tuzaklar,entrikalar,komplolar,suikastlarla dolu bir saray ortamında aşkla kuşanmış bir zirve tırmanışı.
Moskof Cariye Hürrem gerçekten okunması gereken bir kitap.Hürrem'i tanıdığınızda bana hak vericeksiniz.

kitabın asıl sorusuysa şu: Hürrem bi melek mi,yoksa şeytan mı?
Related Posts with Thumbnails