29 Ağustos 2011 Pazartesi

Deliye hergün tatil. Yok o laf öyle diildi.

Aloha.
Ah nerede o eski bayramlar diyerek başlamıycam yazıya,çünkü;
Ben bayramlarımızdan gayet memnunum.
Yaş itibariyle öyle -ah- çekilecek pek birşey görmedim zaten.
Bi -bayram yeri-miz yok yanarım ona yanarım.
Neyse.
Şunu söylemeliyim ki,bana bronzlaşmak bu sene yetmedi,doyamadım tatile.
Bu yüzden bayramın ikinci günü hayalci kırmızı bavulu ve hayalleriyle düşer yollara.
Bu bayram napıyoruuuz,bayramda boynunu büküp yüzümüze melül melül bakan anane-babanne ve bilimum yaşlıların o masum ısrarlarıyla gözümüzün içine soktukları tabaklara kanmıyoruz.Çok gerekirse bir çatal alıp başkasına iteliyoruz ve fazlalıklarımıza fazlalık katmıyoruz.
Yüzüyoruz,bronzlaşıyoruz,biraz da zayıflıyoruz.
Deniz kokusunu içimize çekip,eğlencenin tadını çıkarıyoruz.
He eğer yüzemiyorsakta üzülmüyoruz geziyoruz,şehrin altını üstüne getirip bir güzel eğleniyoruz.
Bu arada el öpmeyide aman ha unutmuyoruz.
 Bak konsantrasyonum dağılıyor.
Annemin şuan çenesi düştü benimle konuşacağı tuttu,iki cümleyi toparlayamıyorum.
Bak hala anlatıyor.
Anne işim var,daha sonra vakit bulamayabilirim.
-Sen kalkta odanı toplamaya vakit bul önce!Sonrada bavul hazırlamaya!
Gitmem gerek.
Ah unutmadan bayramınız mübarek olsun canlar.
Gerçi bize hergün bayram,öyle diil mi?

Bu da annemin dırdırından dinleyemediğim şarkı.
Boşvermişim Boşvermişim Boşvermişim.

28 Ağustos 2011 Pazar

Dear Burger King!

Fonda Halil Sezai.
İster istemez bi triplere giriyorum.
Şu sıralar her kelimesi içime işleyen şarkı.
''Biraz hüzün aldım
Biraz yalnızlık çaldım''
Kafamda hayaller.
Neyse şarkının etkisinden kurtulup nefes aldığımı bildirmeyi borç bilirim.

Hayattaki en büyük çılgınlığımı bugün -evet bayrama üç(3) gün kala alışverişe giderek yapmış olabilirim.
Her türlü alış-veriş var ancak nefes alış-verişi imkansız gibi.
Bir ara biyerlerde yığılıp kalıcağımı zannettim.Bu nasıl bir izdiham.
Kimsenin mi giyecek kıyafeti yok arkadaş!
Dedim yok bu iş böyle olmaz.Alın hepsi sizin olsun,kimse bana tek çöp aldıramaz.
Hayır birde kabalar ki sormayın.Sekizyüzelliiki kere ezilme tehlikesi atlatmış olabilirim bugün.
Arkama bakmadan kaçtım ordan. 
Neyse ben pes ettim ya,dedik bari sisterımla bi iftar yapalım.

Onun çok yoğun ısrarlarıyla Burger King'e gittik.
Bak dedim,zaten sinirli aç susuz yorgun ve çemkiriğim beni şuraya sokma dedim.Dinletemedim.
İftarda Burger King'e gitmem dedim.Dinletemedim.
Ben bizim semtteki o ne istesem kabul eden ve böğürtlenli istemediğim durumlarda hiç itirazsız Bkool'umun üzerine çikolata sos,parça çikolata ve bonibon üçlüsünü koyan kasiyer çocuğun olmadığı Burger King'e Burger King demem dedim.Dinletemedim.
Ağır adımlarla kasaya ilerledik.
En köşeden bize doğru Buyrun diyen karamel saçlı kıza doğru ilerlemeye başladık.
Kıza siparişleri yılların bana verdiği tecrübeyle tane tane ve gerekli müdahaleleri -Örn:biri domatessiz,kolalarda buzsuz- yerinde yaparak verdim.
Akıllı kızımız akıllı makinasına yanlış hesaplatmayı nasıl başardı bilmiyorum,üç katı fiyat söyledi.
Yanlışlık var dedim.
Yok dedi tek kaşını kaldırarak.
Var dedim gayet ifadesizce.
Onun yönlendirmesiyle siparişleri ikinci ve üçüncü kez tekrar ettim.
Kızımız işin içinden çıkamayınca yardım aldı ve ikisi el ele verip durumu çözdü.
Problem yok sakinim.
Kolaları doldurmaya giderken ben nolur nolmaz diye üçüncü kez -buzsuz- dedim.
Gözümün içine baka baka buzlu getirdi.
Ama neden ben.
Hayır birtek oradaki BurgerKingde böyle sorunlarla karşılaşıyorum.
Her seferinde aynı sorumsuzluk ve suratsızlık.
Bende -buzsuz- istemiştik değiştirir misiniz dedim sakince.
Benim buzlu kola içince iki gün hasta yatan bi sisterım var diyemezdim ya.
Ayrıca kolası zaten iğrenç,sulu gibi bide buzlu olunca hiçbişey anlamıyosun koladan.
Gitti buzlu kolaları kenara koydu,yeni bardak aldı içini buzla doldurdu,kolalarıda doldurup getirdi.
Sırada bekleyenler bile duruma isyan etmeye başladılar ama kızımız o esnada melül melül etrafı seyretmekteydi.
Sakin ol Hayalci.
Neyseki uzayan gidip kuyruktakilerin hepsi kıza yeterince sinir olmuştu.
Ketçap mayonezi de iki kez tekrar etmenin sonucunda duyup ağır ağır eline aldı.
İşte ilk günü olabilir.
Aşık olabilir.
Dalgın olabilir.
Üzgün olabilir.
Morali bozuk olabilir.
Ama ben müşteriysem o ketçep mayonezi benim tepsime gözümün içine bakarak fırlatamaz arkadaş.
Çünkü bende acayip çemkirik olabilirim.
Fırlatırsa da dua etsin ki o anda çok yorgunumdur,kolumu kaldırcak dermanım yoktur,sadece cevabını veririm -ki bu ona bir yıl yeter- hırsla arkamı döner giderim.
Sisterım tepsi elinde peşimden koşturur.
Böyle de bir gün.
Aslında bu yazıyı yayınlayıp yayınlamamak hakkında düşünüyorum şu anda.
Akşam akşam bu kadar çemkirmeye gerek varmı acaba?
Bilmem ki.
Hadi O zaman buyrun okuyun.
Bu arada Twitterdada varım Hayyalci olarak.
Spot Işığını Arayan Kız mimin yapıldı ilk fırsatta yayınlanmayı bekliyor.
Bide çok sevdiğim blog arkadaşım Kirazlı Sakız ağlamak istiyormuş.
Ama bir türlü dişine göre bir film bulamıyormuş.
Benim gibi her filmde hönkür hönkür ağlayan birinden tavsiye istiyor.
Şimdi diyeceğim şudur ki ne izletsekte ağlatsak biz bu kızı?
Kirazlı Sakızım yanlış anlama ağlamanı istemem elbette.
Ama bu zevki tatmadan geçen giden yıllarına da gönlüm razı gelmez.
O zaman de hadi buyrun.
Bende a cup of coffee hakettim sanki.
Kettle neredesin.
Beso.
Adios.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Ey hayal(ci)gücü sen neymişsin!


Şuan kendime kafan hayrolsun hayalci demek istiyorum ama girişimlerim başarısız sonuçlanıyor.
Fonda çalan şarkıyı dinledikten sonra -ki burdan merakınızı giderebilirsiniz- ne demek istediğimi çok iyi anlıycaksınız.
Nostalji üstüne nostalji patlatıyorum şuan.                                                Benzemez kiiiimse sana.
Halim harap be blog.                                                                                  Tavrına hayran olayım.
Verdiğim kiloları löp löp geri alıyorum mesela.
Yaklaşık iki haftadır istisnasız hergün sabah yedi sekize kadar oturup akşam 15e kadar uyumayı huy edindim mesela.Şuandaha04:21
Beyaz sandaletlerimin hiç bir canlı varlığın veremiyeceği zararı bir günde-topu topu altı saat- bol işkenceli şekilde verişine engel olamadım,ayaklarıma haftalarca geçmiyecek kesiğimsi yaralar bırakışını,yavaş yavaş su toplayışını ses etmeden izledim mesela.
Mesela hala bi d90ım yok.
Ama ben hayallerimden hala eksik etmiyorum.
Mesela tam Zeki Müren'den Senede Bir Gün dinler iken rüyam aklıma geliyor bir anda-özüme dönüp-
ve
Teo'nun Bana Öyle Bakma tınıları odamı dolduruyor ağardan.



Of geç bunları hayalci sen Teo'yu nasıl gördün rüyanda dersen :
Varya of derim of.
Teomana sarılarak uyumuş bir insan evledı var karşında şuan ey dost.
Göz göze en güzel şarkılarını söylemiş.
Aynı anda elinide tutmuş.
Başını omzuna yaslayıp.
Mekan benim odam!
Ve tabii benim muhteşem hayalgücüm.
Of diyorum blog.
Aslında Teo'yu beğenirimde öyle ayılıp bayılma huyum yoktur.
Genelde müziği ve sesinin çekiciliğiyle ilgilenirim.
Müziği bıraktım dedi ya o koydu bana.
Hemen aldım onu yamacıma.
Yetmedi aynı gece Johnny'mide gördüm.
Ama ona -feci ayılıp bayılmama!- rağmen Teo'yle olan samimiyetimin zerresi yoktu -ne yazık.

O diilde,
Bazen diyorum ki sigara içsem kahve gibi içermişim ben.
İçmem de.
Yani mesela şuan masadamdaki kahve gibi.
İhtiyaç gibi.
Hani böyle düşünmek için ilaç gibi geliyor kahve.
Bi yudum iç.Bi yudum düşün.Sonra tekrar bi yudum iç.
Sigara da böyle değilmi.
Bi fırt çek,bi fırt düşün.
Kahveni al eline,otur camının önüne.
Dumanı sarsın etrafını.
İçtikçe kapatsın iştahını.
Tamam sakinim.

O zaman yazımı Annem(yaş40küsür-yıllardırsaymakyasak) ve erkek kardeşim(yaş10) Speedy Gonzales arasındaki güzel dialogla sonlandırmak isterim.

Annem :  Ben sana sokakta oyna kimsenin evine gitme demedim mi oğlum?
Speedy:  Ama anne Kerem çağırdı,annesi de 'Çekinme gel' dedi.
Annem:  Ama sen yinede çekin.
Speedy:  Bende çekinmeye çalıştım zaten!
Hayalci:  Hönk!

Bi' gitsem iyi olabilir.
Ne demiştim.
Kafam hayrolsun.

19 Ağustos 2011 Cuma

YediYaşam.


Böyle bi film olduğunu bilseydim güpegündüz herkes ayakaltında dolaşırken açıp izlemezdim.
Rahat rahat hıçkıramadım bile ağlarken.
Yüzüm hala ıslak.
Sağ gözümün kenarındaki yaş süzülmek için yanağıma,gözümü kırpmamı bekliyor.
Acaba ben mi çok ağlağım?
 Neyseki çiçek kokulu selpağım varda yakınlarda,o bana teselli oluyor. 
Will Smith zaten bir efsane.

Her filmi hep güzel.
Yedi Yaşamda ise konuyu çok geç çaktım ben ya. Başlarda anlaşılması zor.
Anlayınca zaten başladım hıçkırmaya.
 ***Spoiler***
*Ben'in -ya da gerçek adıyla Tim- yağmurda hastaneye koşup doktora yüzde kaç ihtimali sorduğu sahne,
*Küvetteki can çekişme sahnesi,
*Ezra ile Emily'nin karşılaştığı sahne
*Emily'nin küvette kendisini boğacağını zannettiğimiz ama aslında sevdiği adamın kalp atışlarını dinlediği sahne, 

*Ve Will Smith'in o beni benden alan bakışları,
*Ve ah o tüm müzikler.
 Nefistiler.

***Spoiler***
Mutlaka izleyin diycem ama zaten Will Smith'in filmlerini tavsiye etmeme gerek bile yok sanırım.
Onun dışında iyiyim,hoşum.
Hatta filmin üzen etkisi dışında çokda mutluyum.
Gülse Birsel'in Yazlık'ını okumaya gidiyorum şimdi.
Hatta sonra bir film daha izliyim diyorum.
Ve hatta rüyamda Teoman'la Johnny Depp'i bile gördüm dün.
Mor ojeli parmaklarımın klavyedeki tıkırtısına bir son vermek için kaçtım ben.
Arrivederci.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Film mi(L)m.

Günlerden Pazar.
Aylardan Ağustos.
Otuzun ondördü.
Mia kuzusu mimlemiş beni.
Konumuz :Çok beğendiğiniz, izlemekten asla sıkılmayacağınızı düşündüğünüz 3 filmi , neden bu kadar beğendiğinizi de açıklayarak yazın.
Aslında bu mim benim gibi kararsız birisi için o kadar zor ki.O yüzden ilk aklıma gelenleri yazıcam ve rahatlıycam.Ama işin kötüsü aklıma binlerce film üşüşmekte.
Neyse,bi yerden başlamalı..
1-Umudunu Kaybetme :

 Çok tuhaf bi film aslında.Bi yandan üzülüyor insan izlerken,diğer yandan da hayran kalıyor.Böyle duygu dolu.İçinde hissediyorsun izlerken.Aslında sanırım sabaha kadar övebilirim.İzlemediysen kesin izle.Hele o Jaden.Böyle bir tatlılık olamaz yaa.Will Smith'in zaten hastasıyız canım :)
''İnsanlar bir şey yapamaz ve seninde yapamayacağını söylerler. Bir şey yapmak istiyorsan onu zorla al.''
 
2-Karayip Korsanları : 
Bunun nedeninin anlatmam gerekmez sanırım.Johnny Depp olması gayet yeterli.İkinci madde onun tüm filmleri için gelsin hatta.Bu filmdeki mimiklerine ölün lütfen.

 3-Hayat Güzeldir:

Bu madde için Milyoner mi yoksa Hayat Güzeldir mi diye çok düşündüm.Hayat Güzeldir gönlümde bi başkaymış ama.Küçüktüm ilk izlediğimde.Yüreğime oturmuştu film.Geceleri filmi hatırlar,gizliden ağlardım.Yastığım sırılsıklam olurdu.Bak hatırladım gözüm doldu yine.İzleyin.İzletin.

Sanırım ben şimdi Hayat Güzeldir izlemeye gidiyorum.
Bugün benim için müthiş bir gündü.
Uzun zamandır olmadığım kadar huzurlu.
Bozulucak diye çok korkuyorum.
En iyisi daha fazla konuşmadan mimi Delibuya gönderip kaçmak.
Beso
Despedida.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Ben bu yaz bronzlaştım,kendimle uzlaştım.

Hey sen yanlış görmüyosun.
Hadi amaa gözlerini ovuşturmayı bırak hemen.
Evet tatlım geldim ben artık.
Bu kadar üşengeç olmasaydım daha iyi olabilirdi hayatım.
Bu yazı bu saate -04:16- kalmazdı mesela.
Hayatı ertelemezdim bu kadar.
Şu satırları günlüğüme uzun süre yazmadıktan sonraki suçluluk hissi gibi bi hisle yazıyorum.
Tamam tamam bu sadece bi -final ardından taşınma ardından -tatil - dönüşü yazısı.
Her sene herkesin blogunda olduğu gibi.
Ama bir uyarı:Bu yazı düşündüğümden ve düşündüğünden daha uzun olabilir.
Neyseki gelir gelmez netim bağlanmıştıda ona cozutmadım durduk yere.
Sevgili okuyucu bakma böyle ruhsuz bi yazı olduğuna.
Aslında varya ben bommmba gibiyim.
Enerjiğim bi kere.


Deniz kum güneş kime iyi gelmezki.
Yüzdümde bol bol.
Güneşin tenimi kavurmasına izin verdim.
Tabii her defasında birinin sırtımdan aşağıya buzzz gibi suları dökmesine de.
İntikamım hep acı olur bilirsin.
Zıplayarak fotoğraf çektirmeyi,güneş kremini her defasında biyerlere bulaştırmayı,pembe çerçeveli gözlüklerimiyse yapışmışçasına gözümden çıkarmamayı ihmal etmedim.
Şu meşhur parmakarası hastası olduğum brikenstok terlikler ise tatil sonrasına kaldılar ama bi aliyim kışa kadar giycem onları.
Tütü eteğimle fiyonk tokam bıktılar benden.
İki kez yağmurlu havadadeniz sefası yaptım.
Bir intihar girişimine engel oldum.
Acıkınca ilk defa her yalnızken yaptığım gibi makarna diil,taze fasulye pişirdim.O-la.
Babamın kesin bir şekilde öğretmeyi reddettiği araba kullanmayı tam öğrenemsemde birkaç kere birkaç canı -hani can taşıyorum ya- sahile götürüp getirdim.
Ve totalde sadece iki kez arabayı stop ettirdim.

Ordada gezicek yerleri,saçmalayacak insanları mıknatıs gibi çektim.
Ben bu yaz biraz bronzlaştım,kendimle uzlaştım ayağımın kumuyla geldim.
Saçlarımı uzattım,biraz güneşinde yardımıyla sararttım.
Tabi ten rengim daha ilk günden açıldı o ayrı.
Bu sene tatil olabilecek en sıradan yerde,inanamıyacağım kadar güzel geçti.
O yüzden hiç dönmek istemedim.
 Geçen yıllarda evde pinekleyen hayalci,bu sene tatilin hemen biteceği korkusuyla sabahın köründen gece yarısına kadar her saniyeyi dolu dolu geçirdi.
Annemin deyimiyle azıttım.
Ama tabii ramazan bizi kuzu kuzu evimize döndürdü.

 Tabi şunu da unutmamak lazım İstanbula ayak bastığım anda içinde bi kıpırtı oluyor hep.
Napalım sevdiriyor kendini bi şekilde.
Evdeki durumu anlatmak gerekirse;
Taşındıktan hemen sonra tatile çıkılınca ev oluyor sana cümbüş alanı.
Ne arasan bulamıyorsun!
Resmen odamda göçebe hayatı yaşıyorum yahu.
Ah tabi her işe burnunu sokmadan duramayan -teyzemin deyişiyle-fuzuli işler müdürü- ben  şu örgü bileklik olayınada acayip taktım.
Evdekilerle denedim olmayınca gitttim ip aldım.
Onlar da odamın her yerinde dağılmış vaziyetteler.
Daha boşaltılmamış koliler,yerleşmemiş hatta daha monte edilmemiş dolaplar,tatil valizim,giyip çıkarttıklarım,ders notlarım,kitaplarım ve ıvır zıvırlarım adım atacak yer bırakmamak suretiyle odamı istila etmiş durumdalar.

 Bu odayı toparlamak aylarımı alabilir.
Ama o zaman annem beni gebertebilir.
Ki birileri iftara gelmeden bu oda -hatta ev- yola gelmeli.
Galiba ben uzattıkça uzatıyorum.
Bu arada fotoğraf makinam bozuldu ve ben fotoğraf makinesiz bir hiçim.
Telefonla idare edilmiyorki artık.
Of çok uzadı yazı.
Bu satıra kadar okuyanları sabrından dolayı tebrik ediyorum.
Telefonumun mesaj ışığı bi saattir ısrarla yanıp yor.
Ne asabi telefon bu arkadaş.
Gidicem gidicem de bide üzüliyim öyle gidiyim be blog.
Teo müziği bırakmış ya,beni benden aldı o haber.
Onun o gırtlaktan söylediği şarkıları,sahnedeki o sarhoş duruşu olmadan neye yarar yaşamak.
Of of.
Dertlendim.
En iyisi oruç tutmak.
Ramazan güzel şey.
Tanrım yağmur başladı.
Hemde öyle böyle diil.
Mis mis.
Varya ben buraları çok özlemişim yaa.
Böyle hepinizi kucaklayasım geliyor.
Hem başka kim benim bu kadar saçmalamama izin verir ki. 
Hemde daha anlatacağım tonlarca şey varken.
Uykum geldi sanırım.
Adiós.
Saat:06:18.
Ayıp denen bişey var hayalci,görende roman yazdın sanıcak.
Related Posts with Thumbnails